Aslında aklımda beyin yemek yoktu. Ama insan beyninin bir kere içine girdin mi işler düşündüğünden farklı gelişebiliyor. Mütamadiyen etrafımda olanları anlamlandırmaktan ziyade temel yaşama fonksiyonlarımı sürdürüyordum. Düşünmeden gerçekleştirdiğim bu içgüdüsel yaşama tutunuş rotası zamanla bambaşka bir yöne çevrildi: beyin yemeye, insan beynini…
Bir yok edişin bir var oluşu besleyip yeni bir form yaratmasını izlemeyi sevdiğinizi biliyorum. İtiraf etmeseniz de bu, tarihiniz boyunca gerçekleştirdiğiniz bir tutku, bir arzu. Şaşırmayın, bunlar nereden çıktı,demeyin. Size içeriden bilgi vermeye başladım çünkü. Ateşi ortaya çıkarmanızla çok şey değişti. Geliştiniz, medeniyetler kurdunuz, yeni bir dünya yarattığınızı sandınız. Tanrılar buldunuz, tanrıcılık oynadınız. Önce doğaya katkısı olan o odun parçasının başka bir şeye dönüşüp başka bir amaca hizmet edip yok oluşunu görmenin verdiği dinginliği gözlerinizde gördüm. Sonra bedeninizde yarattığı fizyolojik değişimleri hissettim. Korkuyu yaşamayı, yaşatmayı, yok oluşu simgeleyen bir ritüel hâline getirmenizi… Belki de başlangıç ve bitiş arasındaki geçişin ulaşması en kolay filmi oldu yanmak. O yüzden çoğunuz yanmaktan çok korkuyor. Yanarak ölmekten. Bazılarınız yanarak cezalandırılacağınızı bu yüzden yaratmadınız mı? Bu anlarınız bana hep keyif verdi. Ne kadar bilmediğinizi görmek…
Varoluşsal sancılarınızı, kimlik yaratma çabanızı, bir türlü oturtamadığınız toplumsal ilişkileri biliyorum. İyilik ve kötülük kavramları oluşturdunuz. Kaygan zeminlere oturtmaya çalıştınız. İçine girdiğim onca beyin, yemeye başladığım andan itibaren hep ilk önce bu savaşı gösterdi. Sonra yok olmaya başladığı anda korkusuyla sığındığı inancını… Bölünerek çoğaldığım, çoğaldıkça güçlendiğim andan itibaren beyninizin içinde sizi öldürene kadar krallığımı kuruyorum. Size yaşattıklarımı acımasızca bulabilirsiniz. Bu beni hiç ilgilendirmiyor.
Çok fazla zamanım olmuyor. Genelde en hızlı olan yöntemi kullanıyorum. Beyninize burnunuzdan girmeyi tercih ediyorum. Burnunuzu her şeye sokmaya bayılıyorsunuz. Ben de burnunuzu her şeye sokmanıza bayılıyorum. İçeri girdikten sonra sizin zaman algınızı ve gerçeklik algınızı değiştiriyorum. Her defasında farklı bir yöntemim var. Paranoid delüzyonlar, halüsinasyonlar göstererek geçmişi, acılarınızı, tüm o sancıları size yaşatmak, onlarla yüz yüze getirmek ölmeden önce size benden bir armağan oluyor. Bunun kıymetini bilin.
Giderek bireyselleşmeye başladığınız, toplumsal bir yabancılaşma sürecine girdiğiniz andan itibaren her şey sizin için artık daha zor ve komplike bir hâl almaya başladı. Adına çeşit çeşit isimler uydurduğunuz kavramlar ürettiniz. Girdiğim beyinlerin giderek daha sağlıksız hâle geldiğini görmeye başladım. Daha önce hiç karşılaşmadığım kimyasallar, bazen ben beyninize geldiğimde ortalığı çoktan şenlik havasına getirmiş oluyor. Okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz filmler, giderek çarpıklaşan karmaşık ilişkileriniz, nöronlarınız arasında kurulamayan onca bağlantı benim yaptığım işin keyfini, krallığımın tadını da kaçırmaya başladı. Tabii ki bildiğim bir şey var. Değişim hep kaçınılmaz olarak daima olacak. Kendini sıfırlayacak ve yenileyecek. Ben ise hep var olacağım.
Artık varlığımı biliyorsun. Tabii ki bundan emin olman mümkün değil. Kendi varlığından ne kadar eminsin? Etrafındakilerin gerçekliğinden. Aldığın nefesin, içtiğin suyun, yaşadığın ömrün? İlk öptüğün kızın ya da adamın? Kendine haftalarca, aylarca dert edindiğin meselelerin gerçekliğinden emin misin? Zaman algını ya ben yarattıysam. Yaşadıkların belki de sadece benim kurgumdan ibaret. Belki tüm o zaman algını kırdım. Hayatının bir noktasında beynine girdim, belki de onu çoktan yemeye başladım. Krallığıma hoş geldin…