Öğretmen Yazarlar

 24 Kasım, Millet Mektepleri’nin Mustafa Kemal Atatürk’ün başöğretmenliğini kabul ettiği gün. 24 Kasım 1981’den beri her 24 Kasım, “Öğretmenler Günü” olarak kutlanıyor. Gazi Mustafa Kemal’den hâlâ öğrenmekte olduklarımız için minnet ve saygıyla başlıyorum söze. Onun bize bıraktığı yerden devam ettiğimiz gibi hayata…

 Hayatımızdaki durakların en önemlilerinde ve hatta belki en unutulmazlarında öğretmenlerimiz yer alır. Onlar hep orada dururlar, bizimle yaşarlar, geçmiş ama aynı zamanda hiç geçmemiş olarak. Etkisi böyle süren kaç meslek biliyoruz? Hepimizin türlü türlü anısı ve minneti vardır yaşamımıza sihir gibi dokunmuş öğretmenlerine. Hepsine teşekkür olsun bu yazı!

 Sevdiğimiz, eserlerine hayran olduğumuz bazı yazar ve şairlerin yaşamlarının kısa veya uzun bir döneminde öğretmenlik yaptıklarını biliyor musunuz? Belki içlerinde sizin sadece yazar veya şair olarak tanıdıklarınız vardır.

 Reşat Nuri Güntekin’in Maarif Müfettişi olmadan önce yaptığı öğretmenlik yıllarıyla başlayalım: 1912 yılında İstanbul Edebiyat Fakültesi’nden mezun olur. Mezuniyetinin ardından 1913 yılında Bursa Sultanisi Orta Kısım Fransızca Öğretmenliği görevine atanır. İlk görevi 1 yıl 28 gün süren yazar, bu görevinin ardından sırasıyla: İstanbul Beşiktaş İttihat ve Terakki Mektebi Fransızca ve Türkçe Kitabet Muallimliği, Fatih Vakıf Mektebi Müdürlüğü, Vefa Sultanisi Türkçe Muallimliği, Erenköy Kız Lisesi Edebiyat Muallimliği gibi pek çok yerde öğretmenlik yapar. (M. Fatih Kanter, Ölümünün 50. Yılında Belgelerle Reşat Nuri Güntekin, İnkilâp Yayınları, 2006, s. 19-20).

 Reşat Nuri Güntekin’in edebiyata yaptığı katkılardan biri de öğretmenlik meselesini konu olarak işlemesi ve öğretmenlerin sorunlarını görünür hâle getirmesi olur. Hemen, Çalıkuşu’nun zihninizde canlandığını tahmin etmek zor değil. Reşat Nuri bir eğitimciydi ve Çalıkuşu’nda, romanın başkişisi Feride de bir öğretmendi.  Reşat Nuri’ye göre toplumun önderi, aydın öğretmenler olabilirdi. Üstelik Çalıkuşu’nu, Attilâ İlhan’ın aktarımıyla öğrendiğimize göre, Atatürk de çok önemsiyordu. Attilâ İlhan’ın, “Evet. İster inanın ister inanmayın, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Melhame-i Kübrâ’sının (Büyük Kanlı Savaş) arifesinde, odasına kapanmış; Reşat Nuri Bey’i okuyordu.” (Hangi Edebiyat, Bilgi, 1993) dediği işte bu Çalıkuşu’dur.

 Yeşil Gece’nin idealist Şahin öğretmeni laik eğitim yanlısı bir öğretmendir, Acımak’da idealist ve genç öğretmen Zehra, Kan Davası’nda kan davası gibi toplumun kanayan yarası bir konuyu çözüme kavuşturan da öğretmen Ömer’dir.

 Robert Koleji’nde Türkçe öğretmenliği yapan Refik Halit Karay’ın yanı sıra Faruk Nafiz Çamlıbel de 1922’de Kayseri Lisesi’ne  edebiyat öğretmeni olarak atanır. Kayseri’ye yolculuğunu, Han Duvarları adlı uzun şiirinde anlatan Faruk Nafiz Çamlıbel, 1932-1946  arasında 14 yıl boyunca Vefa, Kabataş Lisesi ve Amerikan Kız Koleji’nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır.

 Kastamonu Muallim Mektebi’nden mezun olunca Gerede ve Akçakoca’da ilkokul öğretmenliği yapan Rıfat Ilgaz, daha sonra Gümüşova’ya başöğretmen olarak atanır. 1936’da Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümüne girer 1938’de mezun olur. Mezuniyetinden sonra Adapazarı’na atanan Ilgaz, vereme yakalandığı için öğretmenlik yapamadan buradan ayrılır.

 Edebiyat bölümünden mezun olduğu liseden sonra İstanbul’a gider Yusuf Atılgan. 1939 yılında İstanbul Üniversitesinde Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne başlar. Lise yıllarında okumayı ve yazmayı seven Atılgan’ın edebiyat fakültesine girme amacı ise yazar değil, öğretmen olmaktır. 1944 yılında öğretmen okulunu bitirince, Akşehir’de bulunan Maltepe Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine başlar. Ancak, burada öğretmenlik yaparken öğrenciliği sırasında Komünist Partisi’ne katılarak faaliyette bulunduğu gerekçesiyle İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından Ceza Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkûm edilir Atılgan. Altı ay Sansaryan Han’da, dört ay da Tophane Cezaevi’nde olmak üzere on ay hapis yatar; ordudan da ihraç edilir, öğretmenlik hakkı elinden alınır. Artık öğretmenlik yapamayacaktır, yaşamı boyunca taşır içinde bu hasreti. Yıllar sonra Refik Durbaş’ın kendisine yönelttiği “Dünyaya bir daha gelseydin yine roman mı yazmak isterdin?” sorusuna “Öğretmen olmak isterdim. Öğretmenliği çok sevmiştim.” yanıtını verir. (https://apos.to/i/bir-edebiyat-ogretmeni-ve-ciftci-yusuf-ziya-atilgan)

 Tanpınar, 1923’te Erzurum Lisesi’ne öğretmen olarak atanır ve Erzurum’lu Tahsin hikâyesini burada yazar. Beş Şehir’inin ilk adımlarını da burada atar. 1925’te Konya’da öğretmenlik yapmaya başlar ve Eşik manzumesini burada yazar. 1927’de beş yıl kalacağı Ankara’ya atanır. 1932’de İstanbul’a bir daha ayrılmamak üzere gelir. 1933’de Ahmet Haşim’den boşalan Güzel Sanatlar Akademisi’nde Sanat Tarihi öğretmenliğinde görev alır. Aynı zamanda Amerikan Koleji’nde Türk Edebiyatı, Mitoloji ve Estetik dersleri verir. Tanpınar, öğretmenliğe 1939’a kadar devam eder. O tarihte İstanbul Üniversitesi’nde açılan “XIX. Asır Türk Edebiyatı Kürsüsü”nün getirilir.Tanpınar’ın öğrencilerinden Gözde Halazoğlu ,“Bir gülün gülden başka bir şey olduğunu da bize o öğretti. (…) O bize güzel olanı görmesini öğretti.” der. (Haluk Öner, Tanpınar’ın Öğretmenlik Yılları, İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi, Eylül 2010).

 Tanpınar’ın edebiyatçı ve fikir adamı kimliğinin yanında “hoca” kimliği de çok önemlidir. “Öğrencilerinin ve tanıyanlarının ifadelerine göre, Tanpınar’ın derin bilgi ve kültürü, renkli dünyası derslerine de yansımıştır. Derslerinde öğrencilerine zengin çağrışımlarla dolu, çok geniş bir alanda yolculuklar yaptırdığı da yine kendisini tanıyanların yazılarında ve sohbetlerinde ifade edilmektedir.” (Güler Güven, Tanpınar’dan Ders Notları, Hazırlayan Hayri Ataş, Dergâh Yayınları, 2014).

 Servet-i Fünûn’daki Yazı İşleri Müdürlüğünün yanında eş zamanlı olarak Robert Koleji’nde edebiyat öğretmenliği yapan Tevfik Fikret’le ilgili anılarını Yakup Kadri, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları kitabında şöyle anlatır: “Edebiyat- Cedide’nin nice irili ufaklı şairleri, yazarları ki, hemen hepsi onun kanatları altında yetişmiş, şiirlerini birer Amentü gibi ezberlemişlerdi; şimdi dönüyordu da arkasında hiçbirini göremiyordu. Onun peşinde, kala kala, Galatasaray Lisesi’nde hocalık ettiği bir avuç gençten başka kimse kalmamıştı ve o lise müdürlüğünden atılışında grevler ilân ederek, sokaklarda protesto gösterileri yaparak ve devlet kapılarına başvurarak yalnız bu bir avuç genç karşı koymağa çabalıyordu. Fakat, hiç kimse bunların haykırışlarına, ağlayıp sızlanışlarına kulak asmıyor, devrin maarif nazırı ise: ‘Ne var sanki! Bir şair yerine bir âlim getirdimse fena mı ettim?’ demekle yetiniyordu.

 Bir şair.. Evet, ama istibdat idaresi devrinde bir köşecikte pinekleyen o efendiye devletin en yüksek makamlarından birine yol açan hürriyet savaşında o şairin de büyük bir rolü olmamış mıydı?

Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır

Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa,

Sönmez ebedî; her gecenin gündüzü vardır.

 diyerek nice hürriyet savaşçılarının kalbini tutuşturan o şair değil miydi?” (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, İletişim Yayınları, 2009, s. 217).

 Bize unutulmaz eserler bırakan tüm öğretmen yazar ve şairlerimizi saygı ve minnetle selamlıyorum…

 

Kaynaklar

Attilâ İlhan, Hangi Edebiyat, Bilgi Yayınları, 1993.

Güler Güven, Tanpınar’dan Ders Notları, Hazırlayan Hayri Ataş, Dergâh Yayınları, 2014.

Haluk Öner, Tanpınar’ın Öğretmenlik Yılları, İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi, Eylül 2010.

M. Fatih Kanter, Ölümünün 50. Yılında Belgelerle Reşat Nuri Güntekin, İnkilâp Yayınları, 2006.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, İletişim Yayınları, 2009.

https://apos.to/i/bir-edebiyat-ogretmeni-ve-ciftci-yusuf-ziya-atilgan

Yorum bırakın