Karadeniz’de Bir Kentin Ruhu: Bartın

 “Her yer, içinde yaşadığı insanıyla belli olur.”

 Ekim sonunda kitap fuarı sebebiyle bulunduğum Bartın ve biraz da Batı Karadeniz rotasından bahsedeceğim sizlere. Yolculuğumu karayolu ile yapmaya karar verdim. Bartın’da havalimanı olmadığı için Zonguldak havalimanından gitmektense böyle bir fırsatı değerlendirip Batı Karadeniz’in yemyeşil doğası arasında yol almayı tercih ettim. Geniş otobanında Bolu dağından, tünellerinden, mutfak kültürüyle meşhur Mengen’den geçerek Bartın’a vardığımda güneş batmak üzereydi. Eşyalarımı otele bırakır bırakmaz çoğu yerin yürüme mesafesinde olduğunu öğrendiğim şehri  kabaca tanımaya çıktım. Yol sorduğum Bartınlıların yardımseverliği, önerileri, güler yüzleri, tenhalaşmış ancak ışıl ışıl sokaklarıyla kendimi güvende hissettirdi. Ertesi gün şahit olduğum kitap fuarına gençlerin ilgisi, onların son derece meraklı ve araştırmacı soruları, ailelerin destekleri, kalabalığın ve halkın sanata, edebiyata ilgileri tahminimin de üzerindeydi. Bu umut veren güzelliğin yanı sıra Bartın’ın görülecek yerlerini, neler yenileceğini de araştırıyordum.

 Ertesi güne Bartın Kent Müzesi’ni gezerek başladım. Hükümet Caddesi’nde bulunan, 2018 yılında açılan müze, Tarihi Kentler Birliği tarafından, Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Proje ve Uygulamalarını Özendirme yarışmasında Bartın Kent Müze Projesi ödülünü almış. İçeride toplamda 2000’den  fazla eser sergileniyor. Siyasi, ekonomik, coğrafik, kültürel tarih ile ilgili, dönemlere, konularına göre tasniflenmiş eserleriyle Bartın kent kültürü hakkında bilgi sahibi olmak için çarşının merkezinde gezilmesi gereken bir müze.

 Su Terazisi; Bartın Ulu Cami’nin hemen yanında yer alan su terazisi, 1887 yılında esnafın su ihtiyacını karşılamak için yapılmış en önemli tarihi yapılardan biri.

 Kemer Köprü; Bartın’da yapılan ilk taş köprü. I. Abdülhamit zamanında 1787’de yapılmış, hâlâ işlerliğini koruyor.

 Bartın Irmağı; Üzerinde 500 tonluk gemilerle Karadeniz’den kente ulaşım yapılabilen tek akarsu.

 Gazhane; Bartın Irmağı kenarında bulunan, yemyeşil doğası, yürüyüş ve etkinlik alanlarıyla huzur veren bir yer.

 Taşhan; 1800’lü yılların başında konaklama amacıyla yapılmış. İçinde bulunan Ihlamur Kafe’de kahve yanında şerbet içmeden geçmemeli.

 Bartın’a 17 km mesafedeki Güzelcehisar; yeşil ve mavinin birleştiği, incecik kumuyla önemli bir koy. Burayı daha da önemli hale getiren 80 milyon yıl önce oluştuğu tahmin edilen lav sütunları. Türkiye’de tek jeolojik miras envanteri içinde yer alan lav sütunlarının bir örneği California eyaletinde bulunuyor. Güzelcehisar’a kadar gitmişken dönüş yolunda, çok güzel bir sahili olan İnkum’a da uğramayı ihmal etmemek gerek. Olmazsa olmaz Amasra. “Lala, Lala, çeşm-i cihan bu mu ola?” 1460’da Amasra’ya sefer düzenleyen Fatih, şehri o kadar beğenir ki ona zarar vermeden kalenin anahtarını ister. 13. yy.’da Cenevizlilerin elinde olan şehir böylece savaşmada alınmış olur. Kalede, erken, orta, geç Bizans, Osmanlı, günümüz olmak üzere beş farklı evre ayırt edilebilmekte. Boztepe ve Zindan mahallelerinden oluşan iki ada, Roma döneminde yapılan Kemere Köprüsü ile birbirine bağlanıyor.

 Kale, günümüzde UNESCO geçici miras listesinde Ceneviz Kale Surlu Yerleşim Alanı olarak yer alıyor. Tabii ki gün sonunda deniz kenarındaki balıkçılar. Mustafa’nın yerinde saatlerce kuyruk beklemektense hemen yanındaki Çınar Balık Restoranı tercih ettik.

 Dönelim Bartın’a.

 Bartın Evleri; Ahşap Bartın evlerinin keşke hepsi restore edilebilse… Her biri Osmanlı dönemi sivil mimari örneklerini sergilerken yakın tarihimize de ışık tutuyor. Çok pencereli, merdivenli, cumbalı bu evlerin kimi aslına uygun otel olarak yapılmış, kimi hâlâ konak olarak kullanılırken birçoğu kaderine terk edilmiş.

 Yemeklere gelince Bartın’ın pirinçli mantısı, pumpum çorbası, Amasra salatası, Amasra balıkçıları ve daha zamanımızın yetmediği, aklımın çokça kaldığı diğerleri.

 Kaldığım süre boyunca çok keyifle vakit geçirdiğim, ikisinde de misafirperverlik, sıcaklık, dostlukla ağırlandığım, benim için çok özel ve anlamlı yerlerden bahsetmek istiyorum.

 Yalnız gezenlerin daha çok uğradıkları, bir köşeye çekilip kitap okudukları, sıcak kahve ve nefis ev tatlı çeşitleri, yazın sevimli bahçesi, soğuk kahveleriyle çok huzurlu vakit geçirilebilecek bir yer Vakana Garden. Vakana, kırlarda, sayfiyelerde dinlenen gezginleri koruyan tanrı anlamında olması nedeniyle de oldukça manidar. Hakan Kaya’nın finansörlüğünde Onur Aslan’la beraber açtıkları, sıcak sobanın, kitapların, müzik aletlerinin, gezilen gidilen yerlerden gelen objelerin olduğu bu zevkli, sıcak, sevimli kafede oldukça güzel vakit geçirdim.

 Bir diğeri de Bartın El Emeği Göz Bebeği Derneği. Gökben Hanım ve Bartınlı girişimci kadınlar, 2021’de oldukça izbe olan ve kullanılmayan bir depo kiralayıp atölyeye çevirmişler. Tüm masraflar Gökben Hanım tarafından karşılanmış, yenilenmiş ve bir dernek kurulmuş. Amacı, kadınların bir arada üretebildikleri, bildiklerini, becerilerini birbirlerine aktardıkları, sohbetin, samimiyetin, kahkahanın bol olduğu bir yer yaratmak. Bunu başarmışlar. Çocuklara  workshoplar yapılıyor, zaman zaman kermeslere, toplumsal sorumluluk projelerine katılıyor. İş bitirici, lider ruhlu, pratik, becerikli, iyi niyetli kadınların bir arada bulunduğu bu yerde Gökben Hanımın önderliğinde bu küçük şehirde dayanışma içinde kendi kendilerinin yurtlarını kurmuşlar. Ee, ne demişler? Kadın, kadının yurdudur.

 Başlarken de belirttiğim gibi, “Her yer içinde yaşadığı insanıyla belli olur.” Bartın, insanıyla, dokusuyla, coğrafyası ve samimiyetiyle güzel kent. Bana çok özel, tahmin edemeyeceğim anlar yaşatan, yeni dostluklar kazandıran, öğrenmeye açık okuma hevesiyle dolu gençleriyle dolu bu kenti ve çevresini tekrar ziyaret edeceğim.

Yorum bırakın