Tarih Çıkmazı

Hüznüm abartılıydı belki

Geç geldim kendimden

Hüsran vardı yanı başımızda

Çok katmanlı bir argüman nehirden çıkarılmıştı

Şişmiş bir su kıstası bir kalenin yakınına demirlenmişti,

eski bir salla gidip geldim iki ömrün arasını

Üzerinde,

avucunda uçurumlar taşıyan bir kadın vardı

Ve karşı kıyıda

Yıllar sonra kendi gövdesine sürüklenmiş bir adam.

Delikanlı bir sohbette bilmem kaç kere geçti ölüm   tıknazı,

Yine sarmala sardı bir cami avlusu kalabalığı

Azar azar bir tat yayıldı hiç zahmetsiz,

zihinlerinde.

Aşağı yukarı bir yıl geçti bir çağın biterinden

Uzun uzun anlatamam eski kavuk yeni şapka masalını.

(Kısa-kes şöyleydi:

Az gitti uz geldi bir bahar akşamı

Telaşla

Bir yazı vardı elinde

bir konaktan çıkıp gelmişti

Baktım yağmurun uyruğunu da getirmiş,

yabancı,

bilmem kimin hikayesinden çalınmış

Sert ve acımasız bir şey vardı gözlerinde 

Bir manastır talebesi terbiyesi ,

Bir tarafı da çokala gibi sert ,

Bir öğün gün görmüş

gerisi kara bir zaman eğrisi.

İşte dedim kendi kendime

Zil zurna bir heyet başı 

Ve azınlık mührünü kendine vurmuş tarih çıkmazı. 

Sonra yalpalancı bir haber verdiler ,

damgasız ,sade ,okkalı.

Sefir gelirdi rüyasına her seferinde 

iki ülke bilmeyen

Sabahlarına atlar koşuyordu dört nala 

Ağaçtan kuş düşüyordu çiçeklerinin arasına.

Uyandı nefesine 

Gölgesiz bir yaz uzanmıştı soğuk ellerinde

Ayakları bir çıkmaza yürüyordu.

Durdu ve duvarlarını atladı 

Düştü bir insan kıtlığına 

Böldü sözcüklerini yalnızlığıyla paylaştı !)

Sustum.                                                                           

 

Yorum bırakın