27’ler Kulübü ve Beat Kuşağı

 “Beat Generation” adı verilen edebî akımın tüm dünyayı etkisi altına almasıyla şiir ve edebiyattan beslenen diğer sanat dallarındaki sanatçıların da o dönem hayatı değişmişti. İkinci Dünya Savaşı’na karşılık sert eleştiriler, kapitalist sisteme başkaldırı, özgürlüğe giden yoldaki eşitsizliğe karşıtlık onların eserlerinde anlattıkları konuların bazılarıydı. Anlam arayışının aşırılıklarla son bulması dışında bunun oldukça ilham verici bir akım olduğunu tüm dünya biliyordu.

 Temsilcileri olan önemli yazarlar ve eserleri, Jack Kerouac, On The Road; William S. Burroughs, Naked Lunch; Allen Ginsberg, Howl, Neal Cassady The First Third; Gregory Corso, Long Live Man; Lawrence Ferlinghetti, A Coney ısland Of Mind; Richard Brautigan, Trout Fishing In America; Gary Snyder, Turtle Island; John Clellon, Holmes Go olarak karşımıza çıkar.

 Beat kuşağı olarak Türkçeye çevrilen bu Amerikan yazar ve şairlerin bazı eserleri, bazı fikirleri öne çıkardı. Doğaçlama yaşam ve sanat, tutkudan kaçmamak, serbest cinsellik ve uyuşturucular da bunlardan bazılarıydı… Bu hareket 1950’li ve 1960’lı yıllarda edebiyatta ortaya çıkmışsa da müzikte 1960’lı yılların sonunda “çiçek çocuklar” olarak bilinen hippi akımı olarak neredeyse tüm dünyayı etkisi altına aldı.

 Hippi dünyasının en ustaca dünyaya ilettiği mesaj barış, huzur, sevgi, kardeşçe kolektif yaşamak ve savaşların devletlerin sadece siyasetçiler için olmasıydı. Bu akımı benimseyen tüm insanlar devletler için çalışmayı bırakıp sadece yaşayabilecekleri temel ihtiyaçlarını sağlayarak kendini müziğe, sanata, entelektüel düşünce paylaşımına açmıştı. Yapılan her şey bununla başlasa da bu kolektif yaşama saldıran en büyük engel, yolda kendini aramak düşüncesinin yenildiği kendini kaybetmek olgusu olmuştu. Pek çok insan özgürlük alanını uyuşturucular ve cinsel eğilimlerindeki aşırılıklar ile darp etmiş ve sonucunda hayatını kaybeden pek çok sanatçı ve düşünür ortaya çıkmıştı.

 16. yüzyılda yaşamış olan doktor, bilim adamı ve kimyacı Paracelcus bunu: “Her şey zehirdir, mühim olan dozdur’” şeklinde açıklamıştır. Dengenin olmadığı huzur, barış ve özgürlük arayışı düzenin bozulmasını isteyen pek çok devlet ve siyasi tarafından kolayca devrilebilmiş; bir bayram havası geldiği gibi yok olmaya mahkum edilmiştir.

 27’ler kulübüyse tam da 27 yaşında hayatını kaybeden önemli müzisyenlerden oluşan gruba verilen isimdir. Ancak günümüzde bu kulübe dahil edilebilecek isimler de bulunmaktadır. Blues’un ilk efsane gitaristlerinden olan Robert Johnson ile başlayan listede Brian Jones (Rolling Stones grubunun gitaristi), Jim Morrison, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Kurt Cobain,
Amy Winehouse vardır. Çiçek çocuk dönemini temsil isimler bu gruptan, Jim Morrison (The Doors’un vokali), Jimi Hendrix, Janis Joplin’dir. Beat kuşağının en çok etkilediği üç isim, pek çok aktivistle birlikte festivallerde, panellerde, gruplarda yer almış aynı zamanda şarkı sözleriyle dönemin ruhunu pekiştirmişlerdir.

 Hippileri ortaya çıkaran Beat kuşağı aslında kimlerden beslenmişlerdir? Döneme bakacak olursak Amerika’da sadece savaşın yarattığı kaos değil aynı zamanda yaşayan insanlara yapılan eşitsizlik politikalarının etkisi de oldukça büyüktü. Tüm bunları durdurmak için siyahi aktivistler topluluk önünde konuşuyor, halkların ve insanların eşitliğini hayal ediyorlardı. Siyahilerin Amerika’da yaşamak zorunda oldukları zor koşullar onları basit yaşama alışkanlıkları edinerek, kendi içlerinde oluşturdukları bir düzene zorlamıştı. Onlara ait olan mahallelerde kendi müzikleri, eğlence kültürleri ve gelenekleri sadelik ve derinlik gerektiren türdendi. Tam da bu akım gibi onların yaşamındaki bu sadeliğin mümkün olacağı tüm insanlığa kanıtlanmak istenmişti. Fakat bu doğal bir düzene dönüşürken, tüketim üretimin önüne geçmiş; uyuşturucudan ve uçtaki yaşam tarzından hastalanan pek çok insanın genç yaşta hayatları üretemez hale gelmişti.

 Sevgi, ilham, sanat, huzur, barış belki de öncelikle kendi hayatlarımızın sorumluluğunu almak üzerine kurulmalıydı. Geriye kalanlar için önemli sorulardan biri: “Dünyadaki özgürlük, tutku ve deneyim tutkularının ölüm korkularını çoktan yenmiş olması mıydı?” Belki…

 Cevap ne olursa olsun bu, onların unutulmayacak birer efsane olduğu gerçeğini değiştirmeyecekti…

Yorum bırakın