Son dönemlerde sıkça duyduğumuz, ama benim kendimi içinde bulmakta zorlandığım “çağdaş sanat” dünyası…
Sanat dünyası son yıllarda kendini daha çok ifade eder oldu. Ülkemizde sürekli sanata dair bir aktivite var ve hemen her platformdan seslerini duyuruyorlar. Elbette gidilecek çok yol var ama yine de insanların güzel bir resme bakabilme ihtimalini artıyorlar. Bazen neye baktıklarını bilmeseler bile..
Çağdaş sanatın modern sanatla çok karıştığını duyuyorum. Çağdaş, aynı zaman diliminde var olan veya gerçekleşen bir şey anlamına gelirken modern, uzak geçmişin aksine şimdiki veya son zamanları temsil etmek için kullanılır. Tarihsel olarak baktığımızda 20. yüzyılın ikinci yarısında veya 21. yüzyılda üretilen sanattır.
Çağdaş dönem sanatçıları, günümüzde olup bitenlerle ve bunların kişisel yaşamlarıyla nasıl ilişkili olduğuyla daha fazla ilgileniyorlar. Oysa, modern sanatçılar için geleneksel tarzlardan kopmak ve sanat eseri yaratmanın yeni yollarını keşfetmekle daha önemli. Bir çağdaş sanat eserine bakarken kendinizden bir şey bulma şansınız oldukça yüksektir. Çünkü oldukça kişiseldir. Sanatçının söylemeye çalıştığını ya dümdüz yorumlar ya da anlamak için büyük çaba sarf edersiniz.
Modern kültür şekillenirken çağdaş sanatın sunduklarını görmemek ne mümkün… 21.yüzyılla birlikte çağdaş sanat kendi içinde de farklı akımlar ortaya koymaya başlar. Ancak bu hafta bundan bahsetmeyeceğim.
Bugün size yakın zamandaki Bangkok seyahatimde ziyaret ettiğim Asya’nın çağdaş sanat diyarından sesleniyorum.
MOCA – Çağdaş Sanata Müzesi’nde çoğunlukla Asyalı sanatçılara yer veriliyor. Neredeyse hemen her eser mevcut kültürü açık şekilde yansıtıyor. Renkli, oldukça canlı, kadın, doğa ve din temasının yoğun olduğunu söyleyebilirim. Gördüğüm her tablo adeta canlı gibiydi. Özellikle kadınların yer aldığı eserlerde “güzellik” vurgusunu fark etmemek kaçınılmaz.
Kuzeydoğu Tayland’ın kırsal kesiminde doğan Sompop Budtarad, tapınağın köy yaşamının merkezi olduğu dönemde köye ve buradaki geleneksel Budist toplumu ve kültürüne dair anılarından ilham alarak kadın ve güzelliği coşkuyla yansıtmış. Bir röportajında “Sanatı hayatımda sadece en şerefli şey olarak görmüyorum, hem aklımın hem ruhumun bir gereği olarak görüyorum. Sanat varlığımın bir parçası oldu. Düşüncelerimi, duygularımı, deneyimlerimi sanat aracılığıyla irdeliyor, dışsallaştırıyorum, sakinleştiriyorum. Merakımla hepsini dünyanın önüne birçok biçimde getiriyorum. İçgüdülerim zamanla ve beni çevreleyen koşullarla birleşiyor.” demiş. Farklı bir yaşam anlayışıyla büyümüş bir sanatçının evrensel bir dil kullanarak kendini ifade etmeye çalışması bana etkileyici geliyor.
Sirima the Beauty – 2005
2005 yılında tamamlanan bu eser idealizm ile gerçekçiliğin birleşimiyle sunulmuş., Önce adlı Dharma kitabının illüstrasyonlarından biri. Resimde yer alan Sirima, Lord Buddha’nın verdiği vaazı dinledikten sonra Sotapanna adı verilen aydınlanma aşamasına ulaşan Rajgir’in güzel hanımı. Renklerin ne kadar coşkulu olduğunu yaklaştıkça daha net görüyorsunuz.
Benim önünde uzun süre durduğum bu tabloda “Acaba kendine dair ne buldun?” dediğinizi duyar gibiyim. Sadece bu tabloda değil de sanırım güzellik ve özellikle kadının bu kadar ön planda olması düşündürdü beni. Kadın neden güzel olmalı? Değerimizi belirleyen ilk öncelik güzellik olmak zorunda mı? Her kültürde farklı gibi görünse de tüketim dünyasında güzellik kavramının ne kadar önemli olduğu her alanda hissettiriliyor. Güzelin tanımı yeniden yapılmalı. Güzel olmak kusursuzluk, belirli standartlara sahip olmak mı? Ruh mesela bunun neresinde?
Değerler, derinlik, ahlak gibi kavramlar -ki bunlar ilk aklıma gelenler – neden güzelliğe dahil edilmez? Neden uzun bir çift bacak, güzel memeler ya da ifadesiz ama uzun kirpiklere sahip gözler güzellik tanımının ederi oldu.?
Günümüz kadın ve erkekleri için güzel olmak artık önlenemez bir ticarete dönmeye başladı. Yıllarca güzellik kavramının dert olduğu iş dünyası hala ne yazık ki bunun etkisi altında. Özellikle bazı alanlarda güzel erkek güzel kadınsan kapıların açıldığına şahit olabilirsiniz.
Her ne kadar “beni zekamla değerlendir bedenimle değil” desek de bunu da tüm değerlerimiz gibi yozlaştırmaya devam ediyoruz.
Sevgiler.