Kötü Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

 Empati eksikliği, ahlaki görecelilik, toplumsal normlar, güç ve kontrol arzusu, rasyonelleştirme veya duyarsızlaşma… Her ne sebepten olursa olsun “kötülük yapmak”, “kötü davranmak”, “kötücül düşünmek”; bunlarla her geçen gün sınandığımı hissediyorum.

 Neden bir başkası ya da toplum için “kötü” olmaya emek veririz?

 Dost meclislerinde “Bu dünya nereye gidiyor?” cümlesinin arttığı günümüzde, yaşamın her anında daha iyisini yapmak için çabalamak yerine yıkmak için mücadele eder gibiyiz.

 Kötü davranmak üzerine adeta yarışır olmuşuz. Çocuğa, kadına, hayvana, topluma neye, kime olursa olsun kötü olmayı tercih ediyoruz. Evet, tam anlamıyla tercih, isteme, bunun için çaba göstermeden bahsediyorum.

 Empati eksikliği ki bazıları bu yetenekten yoksun olabilir veya duygusal kopukluk yaşayabilir, bu durumda, başkalarına zarar verirken vicdan azabı veya suçluluk hissetmezler. Anti-sosyal kişilik bozukluğu veya narsisizm gibi psikolojik durumlar, empati eksikliğine ve duygusal kopukluğa yol açabilir. Özellikle günümüz ilişkilerinde sıkça gördüğümüz kadın ve erkek profillerinden bir adamsendecilik, bir vurdumduymazlık almış başını gitmiş durumda.

 Ha bir de nihilistler var. Hiçbir şeyin gerçekten iyi veya kötü olmadığını savunan felsefi yaklaşım nihilizme göre ise bu tür düşünce sistemlerine sahip kişiler, kötü davranışlarının ağırlığını hissetmezler çünkü yaptıklarını ahlaki bir ölçütle değerlendirmezler.

 Ben bu konuda daha kırmızı çizgileri olan biriyim, o nedenle özellikle ahlak söz konusu olduğunda ortada duramıyorum.

 Kötü olmak, kötü davranmak sadece şiddet göstermek anlamına gelmiyor. Bence karşınızdakinin sınırlarını ihlal ettiğiniz, hatta aştığınız, duygusal ya da fiziksel olarak herhangi bir zorluğa neden olduğunuz her durumda kötülük baş gösterir. Çünkü bu bir seçimdir. Kötü olmayı ya da davranmayı tercih edersiniz. Bilerek ve isteyerek yapılan her şeyin “kötücül” olduğuna inanıyorum.

 “Kötülüğünden değil ya, o da öyle…” dediğimiz konular vardır hani. Biri diğerini incitmiştir. Yalan söylemiştir, kandırmıştır, rol yapmıştır, “mış” gibi davranmıştır, kabalık yapmıştır vs… Tercihen, bilerek isteyerek yapılmamış mıdır tüm bunlar? Yetişkin dünyasındaki davranışların tamamen özgür seçimler doğrultusunda gerçekleştiğini kabul edelim önce. Dürüst olalım!

 Hepimiz bazen kötüyüz. Güç sahibi olmak, kendini üstün ve bağımsız hissetmek, toplum içinde kabul görmek, daha fazlasına sahip olmak, bireysel tatmin olma arzusu, komplekslerimiz… Bunların hepsi ve başka nedenler bizi zaman zaman kötü yapar. Birilerine kötü olduğumuzu kabul edelim ve bununla yüzleşelim. Ve bunun için birilerinden af dilemenin de büyük erdem olduğunu fark edelim. Bununla birlikte kötü davranmayı narsistik bir eyleme ya da alışkanlığa dönüştürmek de bir seçimdir. Oraya düştüysen de geçmiş olsun!

 Sanat açısından bakarsak kötülüğü anlamak, incelemek ve ifade etmek için güçlü bir araç olabilir. İnsanlık tarihinin karanlık ve karmaşık bir yönünü temsil eder. Kötülük, antik dönemlerden itibaren sanatın önemli bir konusu olmuştur. Eserler, izleyiciyi karakterlerin zihinlerine ve duygusal dünyalarına çeker, böylece kötülüğün arkasındaki motivasyonları ve insanın içsel çatışmalarını anlamaya yardımcı olur. Bu, insanların birbirlerini ve kendi karanlık yanlarını daha iyi anlamalarına katkıda bulunabilir. Diğer bir yandan ise sanatın, bireyler ve toplumlar için iyileştirici bir rol oynadığını düşünüyorum. Özellikle son dönemlerde travma ile başa çıkmak için sanat terapisi kullanıldığını daha çok gözlemler olduk. Sanatçılar ise kişisel deneyimlerini ve acılarını eserlerine yansıtarak hem kendileri için bir iyileşme süreci başlatır hem de izleyiciler için bir anlam bulma ve dönüşüm fırsatı sunar.

 Bu hafta, soyut sanatla dışavurumculuk arasında bir çizgide duran ve varoluşçu felsefe ile 20. yüzyılın en çok ses getiren ressamlarından biri olan Francis Bacon’ın karanlık dünyasına değinmek istiyorum.

Çarmıha Gerilmenin Temelinde Figürler İçin Üç Çalışma

Francis Bacon – 1944

 Bazı kaynaklara göre bu eser, 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan soykırımın yarattığı vahşeti ve böyle bir dünyada yaşayan insanların karamsarlık içinde ve acı dolu olduğunu anlatmaya yöneliktir. Tabloya baktığınızda insan bedeni mi yoksa hayvan bedeni mi tam emin olamadığımız, yaratığa benzeyen bu görsel, sanatçıya göre kötülüğün çarpıcı bir yansımasıdır. Her ne sebepten olursa olsun, duygusal ya da fiziki bir acı vardır. Ve bu acı karakterin içsel, yıpratıcı ve derin çığlıklarına neden olur. Bana öyle hissettiriyor ki sanki sanatta karakterler ne kadar ürkütücüyse acı da o kadar derinlerdedir.

 Sevgiler.

Yorum bırakın