Bir Bardak Su

 Tekli bazanın yanında durmuş uzun süredir annesinden bir hareket bekliyordu. Ya da en azından seslenişlerine bir tepki… Yüzünün rengi sarı, dudakları beyazdı. Ayrıca kurumuştu da. Fiskosun üzerinde duran yarım bardaktan az suya titreyen elleriyle uzandı. İçerden spiker heyecanla, Beşiktaş’ın adı zor telaffuz edilen bir oyuncusunun Porto’nun sağ kanadından içeri girerek defanstan iki kişiyi çalımlayıp kalecinin üzerine vurduğu pozisyonu anlatıyordu. Bir an dikkati ona kaydı. Spiker oldukça coşkuluydu. Tam dikkatini toplayıp suyu içecekken bardağın içine düşmüş sineği fark etti. Suyu içmekten vazgeçti. Annesinin kafasının hemen üzerindeki rafta duran paşa kılıcının dibine döktü. Biraz da annesinin üzerine… İçerden oğlunun “Ahh be, bunu da at ulan!” bağırışına irkildi. Yüzünü buruşturdu. Annesini sulama fikri canını sıkmış gibiydi. Ya da kaçan gol.

  Annesinin ağzına doğru eğilip kulağını yasladı. Kendi nefesi, duymaya çalıştığı şeyi duymasına engel oluyordu. Bir süre nefesini tuttu. Bir yerden kaçıyor olmalıydı ki hala bir şey duyamıyordu. Eliyle kendi ağzını ve burnunu sıkıca kapatıp dinlemeye öyle devam etti. Nefesi pek yetmedi. Zaten duyduğu tek şey Beşiktaş’ın sol kanadının Porto’nun sağ kanadını epey zor durumda bıraktığıydı. Bir an için atamayana atarlar diye düşünse de, dikkatini hızla toplayıp tekrar annesine yöneldi. Annesinin sağ bileğini eline aldı. Atan bir nabız arıyordu. Doğru eli alıp almadığını düşündü. İzlediği filmlerdeki sahneler gözünün önünden geçiyordu. Hangi ele baktıklarını bir türlü hatırlayamıyordu. Sağ bilekten bir titreşim alamayınca bir de sol bileği denedi. Burası da oldukça tepkisizdi. Maç da bir hayli hareketlenmişti. Top bir o kalede bir bu kalede gidip geliyordu. Spiker orta sahaların artık oyundan düştüğünü söylüyordu. Bilekten omza, omuzdan göğse kadar annesinin her bir karışında nabız arayıp bulamayınca salona, çocuğunun ve karısının yanına gitti.

 Eşikte durup televizyona baktı. Bir süredir orada dikildiğini fark eden karısı “İyi misin?” diye sordu. Cevap vermeden maçı izlemeye devam etti. Oğlu ”Baba totem mi yapıyorsun” dedi. Ona da cevap vermedi. Karısı “Volkan…” diye seslendi. Cevap gelmeyince ayağa kalkıp “Volkan!” diye bağırdı. Volkan karısına baktı. Tam o sırada spiker “Gol!” diye bağırdı. Oğlu koltuktan yere zıpladı ve “Goool!” diye çığlık attı. Volkan, tek yumruğunu sıkıp sessiz bir gol sevinci yaşadı. Karısı onun tuhaf hareketlerini izliyordu. O ise sehpaya yönelip kumandayı eline aldı. Kumanda yine tutukluk yapmıştı. Hiçbir tuş tepki vermiyordu. Oğlu “Ne yapıyorsun baba?”, karısı ise bir kez daha “Volkan, iyi misin?” diye sordu. Volkan cevap vermeden kumanda elinde, değişik koreografilerle televizyona hükmetmeye çalışıyordu. Bir süre uğraştıktan sonra vazgeçti ve televizyonun yanına gidip düğmesinden ses seviyesini 0’a kadar indirdi. Karısı ayağa kalkıp endişeyle “Volkan ne oluyor?” diye sordu. Volkan cevap vermeden televizyonun yanındaki berjere oturdu. Cebinden telefonu çıkarıp 112’yi aradı. Çok kısa bir süre sonra operatör çağrıya bir soruyla cevap verdi. “Size nasıl yardımcı olabilirim?”. Volkan bu soruya, soru olmayan bir soru cümlesiyle cevap verdi. “Nabzı nereden alacağımı bulamıyorum?” Operatör kısa bir sessizlikten sonra yine soru olmayan bir soru cümlesiyle “Anlayamadım efendim?” dedi. Volkan tekrarladı. Karısı kısa bir süre anlamadan baktı. Sonra koşarak içeri, kayınvalidesinin yanına gitti. Oğlu da annesinin peşinden. Operatör “İyi misiniz Volkan Bey, yardıma mı ihtiyacınız var?” diye sorularını yineledi. “Annem.” dedi Volkan.  “Anneniz arama yaptığınız adreste mi?” diye sordu operatör. “İçeride.” dedi Volkan, bir taraftan gözleriyle maçı takip ederek. Operatör “Bulunduğunuz adrese hemen ambulans yönlendiriyorum.” dedi. Volkan bir süre cevap vermedi. Gözü televizyondaydı. Maçın son dakikası oynanıyordu. Son bir atak fırsatı. Porto’nun kullanacağı korner için kalecileri de ceza sahasına kadar gelmişti. Korner kullanıldı ve Beşiktaş savunması topu uzaklaştırmayı başardı. Hakem maçı bitirdi. Operatör “Volkan Bey orda mısınız?” diye sordu. “Ambulans.” dedi Volkan. “Sahil yolundan gelmesin. Maç çıkışı.” diye de ekledi. Operatör “Bunu not olarak ileteceğim?” dedi. “Yardımcı olmamı istediğiniz başka bir konu var mı?” “Yalnızca annem.” dedi Volkan. Operatör, ekiplerimiz en kısa sürede yanınızda olacak hiç merak etmeyin diyerek, sağlıklı günler dileyip telefonu kapattı.

 Karısı içerdeki odadan gelip salonun eşiğinde durarak, hareketsiz bir şekilde televizyonu izleyen Volkan’a baktı. Düzensiz adımlarla yanına gitti. Eğilip boynuna sarıldı. Fısıldayarak “Başımız sağ olsun.” dedi. Oğulları da eşikte kapıya yaslanmış ağlıyordu. Karısı da ağlamaya başladı. Bir süre sonra kendisini toparlayıp “Bir şey ister misin?” diye sordu Volkan’a. “Bir bardak su.” dedi Volkan. Karısı hızla doğrulup mutfağa gitti. Bardak rafını açtı ama su bardağı kalmamıştı. Bulaşık makinesine yöneldi. Kapağını açtığında yıkanmamış olduğunu fark etti. Tableti koymuştu ama çalıştırmayı unutmuştu. İki gündür süpürge de açmamıştı. Balkondan alınıp katlanmayı bekleyen çamaşırlar da vardı. Hatta ütülenmelilerdi. Dudaklarını sıkıp kendine kızdı. Cenaze için hazırlıksız yakalanmıştı. İki gündür halsizdi. Öyle olmasa her gün ufak da olsa evin temizliğini yapardı. Detaylı temizliği ise 15’te 1. Oldukça titiz bir kadındı. Hatta Volkan’ın “Her gün temizlik mi yapılır? Dün yaptığın daha kirlenmedi.” demelerine de “Hayat bu, belli mi olur. Ev dediğin temiz olmalı.” diye cevap verirdi. Belli de olmadı, temiz de… Bulaşık makinesinin programını ayarlayıp çalıştırmaya başladı. Normalde uzun programı tercih etse de bu seferlik kısada çalıştırdı. Bardak rafına tekrar yönelip temiz olan şarap kadehlerinden en tombul olmayanını seçerek arıtmadan su doldurdu. Arıtmadan akan suyun yavaşlığı ilk defa bu kadar dikkatini çekmişti. Salona Volkan’ın yanına giderken eşikte duran oğluna sarıldı. Fısıldayarak “Senin güçlü olman lazım, babana destek olmalıyız.” dedi. Biraz su içmesini istedi. Çocuk kadehteki suyu kana kana sonuna kadar içti. Tam o sırada zil çaldı. Kadın, kapıya yönelip otomatiğe bastı. 112 ekibi basamaklardan hızla çıkıp eve girdi. Hastanın nerede olduğunu sordular. Kadın, içerideki odayı işaret etti ve ardından soru soranın kulağına eğilip “Cenazemiz.” diye düzeltti. Doktor gözleriyle onaylayıp içerideki odaya yöneldi. Volkan da antreye gelip karısıyla birlikte ekiplerin peşinden odaya gitti. Ekip, hareketsiz yatan kadının kalbini dinleyip nabzını kontrol etti. Volkan dikkatle izliyordu yapılan işlemleri. Doktor “Ne zamandır böyle?” diye sordu. Volkan “2 yıldır yatıyor ama hiç bu kadar derin uyumamıştı.” diye cevap verdi. Doktor, sorusunu “Peki ne kadar zamandır bu kadar derin uyuyor?” diye düzeltti. Volkan cevap vermedi. Karısı “En son maç başlamadan önce kontrol etmiştik, uyuyordu.” diye araya girdi. Doktor “Peki o zaman da bu kadar derin uyuyor olabilir mi?” dedi. “Yok.” diye cevap verdi karısı. “Horluyordu hatta. Bu kadar derin olması mümkün değil.” diye ekledi. Volkan “Annem horlamaz diye araya girdi.” “Pardon, inleme.” diye düzeltti karısı. “Volkan da maçın sonlarına doğru kontrol etmeye gitti, ondan beri ne bir horla…Pardon inleme ne de bir tepki.” Doktor “Peki maç kaçta başladı?” diye sordu. Kadın 9’da dedi. Volkan 9.45 diye düzeltti. “Yani maçın 90 dakika olduğunu düşünürsek yaklaşık bir buçuk saatlik bir süreç içinde herhangi bir vakit olabilir.” diye cevap verdi doktor. Koridordan oğulları “İlk yarı kaleci sakatlığı olduğu için maç 12 dakika uzamıştı, bir de devre arasını da katarsak 2 saat daha doğru olur.” diye araya girdi. Doktor “Tamam 2 saat diyelim o zaman.” dedi ve ekledi “Hanımefendi oldukça soğumuş, bir müdahalede bulunmayacağız maalesef, başınız sağ olsun.” Karısı “En azından bir masaj yapsak ya da belki bir suni teneffüs…” diye diretince doktor “Teyzemizi daha fazla yormamalıyız bence.” diye yanıtladı. Bir süre sessizlik oldu. Volkan “Eğer sizi çok yormayacaksak bir masajcık….” dedi. Doktorun talebi anlamlandırma sırasında yine kısa bir sessizlik oldu. Volkan “Elektrik daha kolay olur diyorsanız o da olur bizim için. En azından bir denemiş olsak…” diye ekledi. Doktor “Olur mu öyle şey ne yorgunluğu, sadece bunların bir faydası olmayacak ama sizin içiniz öyle rahat edecekse…” deyip durdu. Ekiptekilere “Teyzeyi yere alalım.” dedi. Hep birlikte 3, 2, 1 diyerek cansız bedeni çarşafıyla beraber Şimşek Mcqueen işlemeli halının üzerine denk gelecek şekilde yere indirdiler. Doktor kalp masajına başladı. Bir süre masaja devam etti. Terleyip yorulmuştu. Tam gözünün hizasındaki Şimşek Mcqueen’in gülen suratı canını sıkmış olacak ki ara verip çarşafı halının üzerini kapatacak şekilde düzeltti ve bir süre daha masaja devam etti. Yorulduğunda, durup bir kez daha kalbi dinledi. Volkan ve karısına dönüp “Başınız sağ olsun.”, ekibe de “Teyzemizi hazırlayalım.” dedi. Volkan annesinin paketlenmesini izlerken “Biz de gelecek miyiz?” diye sordu. Doktor “İhtiyaç yok ama siz bilirsiniz. Yarın direkt morga gelebilirsiniz.” diye cevap verdi. Toplanıp çıktılar.

 Uzunca zaman devam eden sessizliği, karısının “İnsanlara haber vermeye başlayayım mı?” sorusu bozdu. “Olur.” dedi Volkan. İçeri gidip oğlunun yanına oturdu. Bir süre sesi olmayan televizyona baktılar. Volkan kalkıp sehpadaki kumandayı aldı. Sesi açmayı denedi ve kumanda tekte çalıştı. Tekrar yerine geçip oturdu. Yayında maç sonu programı vardı. Yorumcu Beşiktaş’ın bu turu geçerek çok büyük bir iş yaptığını ama gelecek turun çok daha zor olacağını söylüyordu. Volkan, oğluna “Daha bismillah bu turu yeni geçtik, buna sevinmeden diğer turu konuşuyorlar.” dedi. Oğlu cevap vermedi. Bir süre sonra Volkan, “Bu turu geçtiğimiz için bir ton para kazandık biliyor musun?” Oğlu cevap vermedi. “Hatta burada alınmış bir galibiyet, Türkiye liginde neredeyse şampiyon olmaya bedel.” diye devam etti Volkan. Oğlu bir süre daha cevap vermedi, sonra  “Şimdi bize babaannemden miras mı kaldı baba?” dedi. Volkan iç çekip “Kaldı oğlum.” diye cevapladı. Gözleri doldu. Oğlu babasına sarıldı. Karısı gelip “Şu televizyonu kapatın insanlar geliyor.” dedi. Volkan kumandayı eline aldı, birçok kez denemesine rağmen çalıştıramayınca, oğlan kalkıp televizyonun fişini çekti. Volkan oğluna “Ayaktayken bana bir bardak su verir misin oğlum?” dedi.

Yorum bırakın