Ferhan Ağbi

Öğretmen Müjgan Hanım ile tüccar Cemil Bey’in bir oğlu olur 51’in soğuk bir Şubat günü, bir ırmağın kıyısındaki evde…

Kalabalık ve gayet curcuna bir ailede buyur yeşil gözlü Karadenizli çocuk. Aç parantez, aslında annesinin karnına İstanbul’da düşmüştür, ama babası hayatına ilk müdahalesini yaparak dede evinde doğsun ister. O yüzden İstanbul’u ilk kez beş yaşında görür bir gemi güvertesinden, kapa parantez.

 İlkokulu bitirince yatılı okul sınavı için yolu yeniden İstanbul’a düşer. Sınavı geçmiş, Galatasaray’ı kazanmıştır.. Yatılı okulu, arkadaşlığı, Fransızcayı ve tabii ki hayatının donum noktalarından ilki olan kişiyi tanıyacağı yer iste tam da burasıdır.

 Edebiyat  öğretmeni Tahir Alangu, daha önce hiç duymadıkları yazarların kitaplarını getirip öykülerini okuttuğu ve neredeyse her birini hevesle öykü yazmaya başlatıp ufuklarını açtığı öğrencilerinin kahramanıyken velilerden biri tarafından müfredata uymadığı için şikayet edilir. Bunun üzerine Ankara’dan gelerek derse girmek isteyen Milli Eğitim müfettişine; ‘‘Arkadaşlarımla edebiyat görüşüyoruz, edebiyatın teftişi olmaz!‘‘ deyip içeri almayarak içindeki isyankarın gönlüne taht kurmuştur. Hatta bununla da kalmayıp sınıftan altı çocuğu parmakla gösterip: ‘‘Sen! Sen! Sen! Sizler yazar olacaksınız, bu isin peşini bırakmayın. Çok okuyun! Günlük tutun mollalar!‘‘ dediği o altı çocuktan biridir ve artık o günlük utulmaya başlanır.

 Sadece yazmakla kalmaz, bir yandan da okuldaki tiplerin taklitlerini yapar ders aralarında,  meslek olarak tiyatroyu seçeceğini bilmeden. İlk sahneye çıkışı, lise birde Askerlik dersinde öğretmeninin stratejik bir film izletmek istediği salondaki perdeyi düzeltmek ile olsa da çok güzel düzelttim lan perdeyi, diye böbürlenip sınıfa bir selam çakarak ilk alkışını da alır… Sonraki sahneye çıkışı, 7 Nisan 1967’deki Şamata Gecesi’dir. Hani Hababam Sınıfı’ndan da bildiğimiz şarkılı türkülü mezuniyet gecesinin bir benzeri. Burada Fizik hocasının taklidini yaparak büyük beğeni toplar ve Tiyatro Kolu’na alınır.

 Aslında lise birdeki Askerlik dersinden de Şamata Gecesi’nden de çok önce, Ünye’de dedesinden kalma taş konağın çamaşırlığıdır ilk sahnesi. Kendi kurduğu Yıldız Tiyatrosu’nda mahalle çocuklarına yirmi beş kuruştan bilet kesip şarkılarla süslediği skeçlerle günlük olayları anlatır tıpkı bir kabare tiyatrosuymuşçasına, henüz 11 yaşında. Kabare Tiyatrosu’nu Türkiye’ye getiren dev adam, 67’deki o Şamata Gecesi çıkışında Tevfik Fikret Salonu’nun kapı ağzında ona ‘‘Sen kabarecisin‘‘ diyene kadar bu tiyatro turunun ismini dahi bilmez oysa. Hayatının ikinci dönüm noktası, Haldun Taner ile tanışmıştır yeşil gözlü Karadenizli çocuk…

 27 Ekim 1968‘de 10. sınıftayken okulunu ziyaret eden Charles De Gaulle’ün konuşmasını konferans salonunu hınca hınç dolduran kalabalık arasında izler. Ziyaret öncesi okuldaki bitmeyen hazırlıklardan dolayı aklında bir zıtlık çıkarıp konuşmayı protesto etmek vardır ama Bâki’den Fuzûlî’den alıntılar yaparak konuşan bu adama saygı duymadan edemez. “Hiç de öyle boktan bir herif değildir De Gaulle.” Fakat bu planını bir skeç olarak oynayarak hayata geçirir. Önce duş perdesinde kurduğu bu skeci sonra okuldaki arkadaşlarına ve abilerine sürekli oynar, çok beğenilir bu İbne Galatasaray skeci. İleride ona Strazburg Devlet Tiyatrosu’nun kapısını açacaktır bu skeç, tabii Fransızca versiyonu ile.

 Galatasaray’da lise dört yıl olunca üniversiteye bir yıl erken girmesi için lise son sınıfı Çarşamba’da okumasını ister babası Cemil Bey, Belediye Başkanı ve otoriter bir karakterdir. Oyunlarında ve kitaplarında karşı durduğu, eleştirdiği tiplerin rol modeli belki de babasıdır. Çarşamba’da bitirir liseyi ve de ilk aşkını, İstanbul’dan gelen çocuk. Cebinde Fransızcanın Çarşambaca ile olan çatışmalarının bin bir örneğiyle beraber.

 Üniversite sınavlarına girmeye yeniden İstanbul’a döner, Çarşamba’dan gelen çocuk. Yazdığı oyunu hocası Haldun Taner çok beğenir, havalara uçar sevincinden ve Haneler, Devekuşu Kabare’de sahnelenir. Dolup tasan seyirciyi gözü görmez, çünkü bu kez en büyük yankı bulur kalbinde. Sırılsıklam aşık olur, Devekuşu Kabare’deki Civciv’e…

 12 Mart 71’de ortalık karışmıştır. Haldun Taner, Galatasaray’daki tiyatro sevdalısı gençleri prova için Devekuşu Kabare’ye davet edip aslında bir nevi onları kontrol ederek ve oyunlarındaki üsluba dikkat etmeleri gerektiğini vurgulayarak bu amatör sevdalarıyla başlarının belaya girmesini istemez. Ancak hazırladıkları oyuna o kadar çalışmışlardır ki kapıyı içeriden kilitleyerek Je M’en Fous Bilader oyununu: Haldun Taner, Vedat Günyol, Hüseyin Kutman, Altan Erbulak, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan, Cihat Tamer, Yalçın Gülhan, Oya Alasya’dan oluşan izleyicilerine hem prömiyer hem de final olarak oynarlar.

 Tiyatro sevdası Mimarlık akademisini asmasına ve evde babası ile karşı karşıya gelmesine neden olur. Babası asla tiyatrocu olmasını istememektedir. O ise gizli gizli oyunlar izleyip, oynamakta hatta skeçler yazmaktadır. Fransız konsolosluğunun kitaplığında bilmediği Fransız tiyatro yazarlarını keşfettiği bir gün, Türkiye ve Ortak Pazar konulu ve hatta Fransa Seyahati odüllü Fransızca bir kompozisyon yarışmasına ilişir gözü. Hemen yazar kompozisyonu; Ortak Pazar’a Hayır! ve yarışmayı kazanır… On dört gün suren ama devam edecek olan ilk Strazburg macerası başlar. Ortak Pazar ile ilgili seminerlerden sonra Strazburg Devlet Tiyatrosu’nun sınavına girmeyi kafaya koyar. Kendi yazdığı İbne De Gaulle skeci ile okulu kazananlar içindeki tek Türk olarak kaydını yaptırır. Rakı yerine Pastisli Strazburg günleri baslar. Geçim sıkıntıları ile gecen bir Frenk öğrenciliği yaşarken kendisini başarılı bulan Devlet Tiyatrosu müdürü Perinetti, hem harçlık çıkartması hem de profesyonel stajını yapması için asistanlık teklif eder. Beraber çalışacağı yönetmeni seçmesi için ise içinde kendisinin de olduğu üç isim verir. Gecen yıl izlediği Magic Circus’un dahi ve deli yönetmeni Savary’i listede duyunca havalara uçar. Perinetti’yi seçmeyip büyük risk alır… Savary ise asistan istemediğini söyleyip kendisini reddeder.  Ancak Savary’nin ekibinde her milletten oyuncu olsa da daha önce hiçbir Türk olmamıştır. Birleşmiş milletler gibi bir kadroda bir Türk hiç de kotu fikir değil diyerek kadroya alınır. Ayni donemde 3 Mart 74’te biz gazete haberiyle yıkılır Türkiye’den gelen çocuk, bir uçak kazasında Civciv hayatını kaybetmiştir…

 İkinci stajını Perinetti ile yaparken Strazburg’a birkaç oyun sahnelemek için gelen aktris Monique Mercure ile tanışır. Ve aşık olup Kanada’ya yerleşir onunla. Onun için yazdığı oyunlarla büyük başarı kazansa da Mercure’ün sanatçı kaprislerine ve para hırsına dayanamayarak geri döner. Önce askerliğini yapacaktır. Ama uçakta aklında sadece bir tiyatro kurmak hayali vardır. Hangi parayla ve nasıl olacaktır bu? Yine de içindeki umudu hiç bir zaman yitirmez ve Ortaoyuncular’ı kurar büyük usta Ferhan Şensoy…

 Gençlere tavsiyesi sorulunca ihtiyarların tavsiyelerini dinlememelerini, bir kez yaşayacakları hayatlarını istedikleri gibi yasamalarını söyler.

 Ağustos’un son günü, dediler Feran’aĞbi ölmüş…

 Hassiktir be Azrail!

Yorum bırakın