Hayal kurmayı bırakır mı insan? Belki bırakmaz ama yerini gerçekçi diye dayatılanları alır yaş ilerledikçe. Hiçbir hayal çocukluktaki gibi canlı, eğlenceli olamaz. O zaman, tümü olmasa da hayallerin sonu genelde mutludur. Fakat bazen bir şey olur, biri gelir ve tüm hayalleriniz çocukken bile yıkılır. Yine de hayallere sarılmayı tercih edebilirsiniz. Ama çoğu zaman, yıkılanlarla erkenden öğrenirsiniz hayal ile gerçek arasında bulunan ipin hangi tarafında daha çok bulunmak zorunda kalacağınızı. Tıpkı, Delikanlı filminde olduğu gibi.
Delikanlı, Yeni Zelanda’nın Waihau Bay adında kırsal kesiminde, kardeşi Rocky, büyük annesi ve bir sürü kuzeniyle yaşayan on bir yaşında bir çocuktur. Anneleri Rocky’nin doğumunda ölür, babası Alamein ise senelerdir ortada yoktur. Yine de Alamein, Delikanlı’nın hayallerini süsler. Arkadaşlarına, kardeşine kısaca herkese babasının nasıl bir savaş kahramanı olduğunu ya da yeri geldiğinde mükemmel bir dansçı oluşunu anlatır. Kendi zihninde yarattığı baba figürü mükemmel olmasa da o Delikanlı’nın babasıdır ve havalıdır. Alamein’in Waihau Bay’e dönüşüyle Delikanlı hayallerinin doğru olabileceğini düşünür. Alamein’in kimi zaman yaptığı danslar, verdiği mantıksız ama eğlenceli akıllarla giyinişinden ve kullandığı arabaya kadar Delikanlı’nın hayallerindeki her şeydir. Zaman zaman bir şeylerin eksik olduğunu fark eder Delikanlı. Bir süre sonra hayalleri çökecek, gerçek ortaya çıkacaktır. Çünkü hapishaneden yeni çıkmış Alamei,n oğullarıyla tekrar bir arada olmak için değil seneler önce gömdüğü para dolu çantayı bulmaya gelmiştir, kendi gibi iki arkadaşıyla.
Delikanlı’nın kardeşinin hayalleri ise bambaşkadır. Kendinin özel güçleri olduğunu ve hatta bu özel güçleri nedeniyle annesini öldürdüğünü düşünen ve bunun suçluluğunu yaşayan Rocky’nin düşünceleri, filme eklenen çocukça çizilmiş resimlerle eğlenceli hale dönüşür. Onun mükemmel aile kavramı annesinin doğumunda ölümüyle çökmüştür ve babalarına Delikanlı gibi hayran değildir.
Delikanlı’nın ve Rocky’nin düşünceleri, hayalleri her ne kadar çocukça ve eğlenceli gözükse de aslında altında derin psikolojik izler barındırır. Sağlıklı bir aile ya da herhangi bir ebeveyn figürüyle büyümüş çocuklarınkinden ayrışır hayalleri bu ikilinin. Her ne kadar bir büyük anne ya da teyze etraflarında olsa da onlar olması gereken yetişkin figüründen uzaktırlar. Teyze bir sürü farklı işte çalışır, çocuklara bakmaz, ücretsiz dondurma bile hediye etmez. Büyük anne ise filmin ilk kısmında bir cenaze için evden ayrılır ve tüm sorumluluğu çocuk Delikanlı’ya bırakır. Evde yaşayan küçük kardeşi ve kuzenlerinin bakımını, kendi çocuk zihniyetiyle yönetmeye çalışan Delikanlı, çocukluk ile zoraki yetişkinlik arasında sıkışmıştır. Tüm bunlar çerçevesinde esasında kurdukları hayallerin veya uydurdukları güçlerin birer başa çıkma mekanizması olduğunu söyleyebiliriz. Filmi bu doğrultuda izlediğimizde esasında çok ciddi konuların, baba-oğul çatışması, çocukluk hayallerinin yıkılması, annenin ölümü vb. kara mizahla ele alındığını görürüz.
Filmin sonlarına doğru Delikanlı babasının gerçek yüzüyle karşılaşır. Alamein, sorumsuz, yaşına uygun olmayan fantezileri olan ve çocuklarının yetiştirilmesinde yetersizdir. Artık Delikanlı, hayallerinin uzak birer imge olduğunun farkındadır. Bir konuşmada, “Senin gibi olduğumu düşünmüştüm ama değilim.” diyerek baba-oğul ilişkisinde esasında kendisinin daha yetişkin olduğunu ortaya koyar. Artık kendi yolunu çizmesi gerektiğini biliyordur.
Taika Waititi’nin yazıp yönettiği hatta Alamein’i oynadığı Delikanlı filmi farklı ülkelerden on üç ödül kazanmıştır. Film, Waihua Bay’in kültürel esintileri, zengin görsellerine yer verirken aynı zamanda bölgenin fakirlik ve yaşam tarzını da irdeler.