Bir sonraki gezegen, “Küçük Kitapkurdu”nun gezegeniydi. Tamamı devasa dolaplardan ve sayısız kitaptan oluşan bir gezegendi bu. Dolaplar, raflar, kitaplar tarumar görünüyordu. Tek bir koltuk vardı tam ortada ve kendisi gibi bir çocuk bir kitaba gömülmüş koltukta oturuyordu. Küçük Prens’in geldiğini duymadı bile.
Küçük Prens onu rahatsız etmemek için önce boğazını temizleyerek dikkatini çekmek istedi: “Öhe öhe…”
Ama Kitapkurdu duymadı. Kitapkurtları böyledir zaten, kitap okumaya gömüldülerse yakın çevrelerinde olup biteni görmezler ve duymazlar.
“Merhaba”, dedi sonra Küçük Prens. Yine duymadı Kitapkurdu.
Yüksek sesle tekrar seslendi Küçük Prens: “Merhaba, bakar mısınız? Ben neredeyim?”
Bir rüyadan uyanırmışcasına hülyalı ve biraz da dalgın gözlerle başını kaldırdı Kitapkurdu ve “Merhaba!” dedi, Küçük Prens’e, “Burası Kitapkurdu Gezegeni.”
“Kitapkurdu nedir?” diye sordu Küçük Prens.
“Çok kitap okuyan kimse demektir.” diye yanıtladı Kitapkurdu.
“Peki Kitapkurtları neden bu kadar çok kitap okur. Sayısız kitap var burada! Bildiğim rakamlarla saymayı bitiremem doğrusu. Hem sen daha çok küçük değil misin bu kadar çok kitap okumak için. Benim yaşımda olmalısın. Ah! Ne kadar da karmaşık dolaplar. Birbirinin üzerine yığılmış, düğüm düğüm olmuşlar sanki! Dolaplar da hep tozlanmış! Ben gezegenimi her sabah temizlerdim halbuki!” dedi düşünceli bir yüz hâliyle.
“Hiç fark etmedim doğrusu karmaşayı. Hem çok soru soruyorsun. Okuyacak çok kitabım var. Daha fazla vakit ayıramam sana!” diye yanıtladı Kitapkurdu.
“Benim gezegenimde hiç kitap yok. Sadece bir gülüm, sönmüş yanardağım ve uçuşarak gelen ve her sabah büyümeden temizlediğim baobap tohumları var.” dedi Küçük Prens.
Kitapkurdu hayretle başını kaldırdı ve “Kitapsız bir gezegen ha? Çok üzücü şey doğrusu. Kitaplar dış dünyanın hengamesinden, kaosundan bunaldığımızda sığındığımız arkadaşlardır.” dedi.
“Ah buna çok sevindim işte! Ben de arkadaş arıyorum! Arkadaş bulmak için gezegenimden çıktım yola. Bana da bir kitap verir misin?”
“Kitap okumak için benimkinden başka koltuk yok burada.” dedi Kitapkurdu.
“Ben ayakta da okurum.” dedi Küçük Prens.
“Gerçek Öyküler” adlı balta girmemiş ormanlardan söz eden resimli bir kitap uzattı Kitapkurdu ona. Küçük Prens okumaya başladı.
“Ah, baksana, boa yılanının bir hayvanı nasıl yuttuğunu gösteren korkunç bir resim var burada. Birçok gezegen gezdim, henüz balta girmemiş ormanlar gezegenine seyahat etmedim. Çok uzak olmalı bu gezegen! O zaman kitap okuyarak nasıl dış dünyanın hengamesinden uzaklaşmış oluyorsun ki? Başka dünyalara, daha da uzaklara yolculuk etmiş oluyorsun aslında. Tıpkı benim gibi. Ya da Coğrafyacı’nın bahsettiği, ona bilgi taşıyan gezginler gibi. Biz arkadaş olalım mı?” dedi Küçük Prens.
“Daha fazla vakit ayıramam sana, okuyacak çok kitabım var diye söyledim ya sana” dedi Kitapkurdu ve başını çevirerek yeniden kitap okumaya gömüldü. Küçük Prens anlamıştı Kitapkurdu’nun artık kendisiyle yeniden konuşmayacağını. Hülyalı gözlerle daha şimdiden çok uzaklara dalmıştı bakışları.
“Şu küçük kitapkurtları da çok garip oluyorlar doğrusu! Dış dünyayı anlatan kitaplar okuyarak dış dünyanın karmaşasından uzak durduklarını sanıyorlar. Oysa asıl uzaklaştıklarının kendi gezegenlerinin ‘içindeki’ karmaşa olduğunu fark etmiyorlar! Uzaklaşmış oluyorlar mı sahi?” diyerek devam etti yolculuğuna Küçük Prens.