Sabahın hafif rüzgârı, serçelerin minik ötüşmeleri ve mahallede hazırlanan kahvaltıların o harika kokusunun ortasında Naim Abi güne bomba gibi uyanmıştı. Suriyeli radikal İslamcı çırağı zile basmıştı çünkü. Basıyordu ama bir yandan da çekiniyordu. Çünkü her seferinde zile bastığı için kızarak açıyordu kapıyı ustası. Dükkana gittiklerinde ikindiye doğru “Sabah zor uyanıyorum, sen zile basta uyandır yarın beni.” diyordu her gün rahatsız da olsa Naim Abi.
Çırağı ilginç bir adamdı ustası gibi. Çay getirirken bağıra bağıra “Salil el savarim, neşidûl ube…” diye ilahi söylüyor diye esnaftan dayak yemişti zamanında sağlamından. Aslında konu şarkı, ilahi filan değildi. Bağırıyordu… Söylediği ne anlaşılmıyordu zaten bağırmasından. Ergenliğin verdiği kart ses güncellemesi, eserin bir hurdaya dönüşmesinde etkiliydi içeriği ve amacından bağımsızca. Çırağı küçük yaşta Naim Abi’nin dükkanına gelmişti dilenmek için, kimsesi yoktu, savaşta anne babası ölmüştü. Naim Abi ona sahip çıkıp, meslek öğretmişti.
Dükkanın ismi ilk “Naim Kasabı” olacaktı hatta tabelacıyla dahi konuşmuşlardı. Tabelacıyıda kokoreççi Güngör Abi ayarlamıştı zor bela. Ancak Naim abinin eşi Ferah Abla, dükkana ismi verilmediğini öğrendiğinde ortalığı öyle ayağa kaldırdı ki Naim Abi tabelacıyı hemen arayıp “Abi tabelaya daha başlamadın değil mi?”
diyerek hemen dükkanın ismini düzeltti. Haklıydı da. Mehiri olan altı ajda bileziğini vermişti dükkan için.
Naim Abi sert ve güçlü bir adamdı, elleri büyük ve iriydi. Omuzları genişti, göbeği yoktu. Spora gitmiyordu ama hayatı Powerlifting gibiydi. İki kardeşi vardı. En küçüğü evliydi ve Şırnak’ta polislik yapıyordu. Ortancasının ikinci evliliğiydi. Oto galericiydi. Madde bağımlılığı tedavisi görüyordu. Babaları ölmüş, anneleri ise Naim Abi’nin dükkanın yanındaki üç katlı eski bir evin giriş katında kirada oturuyordu. İkindi ezanından 15 dakika sonra dükkanın önüne sandalye atar, otururdu.
Naim Abi’nin babasından Naim Abi’ye geçen bir iz vardı. Berhetiye duasının orijinal metni bu aileden geçiyordu. Ancak Naim Abi duaya da usullere de çok yatkın ve açık olmadığını düşünüyordu.
1. GÜN
Bir gün Naim Abi müşteriye yarım kilo dana kıyma hazırlarken dükkanın önünde büyük bir kaza oldu. Tüm esnaf, mahalleli sokağa döküldü. Kamyonun freni patladığından dolayı yokuştan geri kayarken yan duran taksiye çarpıp sürükleyerek Naim Abi’nin dükkanına kadar gelmişti. Taksinin içinde şoför yoktu. Arka koltukta yaşlı bir amca vardı. Taksi yarıya kadar ezilmişti, kapılar sıkışmıştı. Çırağı dükkanın önünde telefonla konuşuyordu, bir yandan da gülüyordu. Naim Abi çırağın kafasına vurup, “Salak oğlu salak hemen ambulansı ara!” diye sinirlendi. Naim Abi sıkışmış kapıyı bir hışımla açtı, ondan başkası açamazdı zaten. İçeride cam kırıklarının ortasında ayağı sıkışmış hâlde duran amcayı, koltuğu ileri geri iterek, adeta bir kazı ekibi inceliğinde çıkardı. Ter içinde kalmıştı Naim Abi, amcanın ise pantolonu yırtılmış ak sakalı kan olmuştu. Çok sürmeden ambulans geldi ve amcayı sağlık ekipleri sedyeye koyarken Naim, amcanın sesini işitti. “Allah sırlarını açığa çıkarsın oğlum…”
3. GÜN
İkindi vakti annesi sandalyeyi koyup oturdu dükkanın önüne. Yerde bir köpek yatıyordu. Etlerden ayırdığı parçalarla karışık kemiklerin olduğu poşeti köpeğe vermesi için çırağa verdi. Çırak köpeğe tekme atarak kaldırdı ve poşeti önüne fırlattı. İçinden gelmeyerek “Afiyet olsun!” dedi. Naim abinin annesi köpeğin nasıl vahşice yediğine bakarken birden nefes alamamaya başladı. Yüzü birden mosmor olmuştu. Etraftaki herkes toplandı. Naim Abi annesinin bir sağına bir soluna geçiyordu. Annesinin göz bebekleri bembeyaz olmuştu Naim Abi annesinin kalbinin üzerine elini koyarak İbranice, Aramice, Arapça, Farsça karışık bir dua etti. Bu duayı Naim de ilk defa söylüyordu. Annesi yere düştü, gözünü açtı ve nefes aldı. Gözünü açar açmaz çırağın yüzüne sert bir bakış attı. Naim Abi farkında olmadan bir sürece dahil olmuştu.
7. GÜN
Dükkanı kapatmak üzereydi Naim, kasadaki paraları sayıyordu. Ancak bir haftadır kasadaki paralar eksik çıkıyordu. Bir adam elinde bira şişeleriyle koşarak geldi, bir yandan da bağıyordu “Yarım kilo, yarım kilo!”. Naim Abi kapattık kardeşim dedi, adam sanki dünyanın en önemli olayıymış gibi Naim Abi’ye yalvarmaya başladı. Dilencide değildi, elinde parasını bile hazır etmişti. Naim Abi kafa göz yapıp kafasıyla onayladı, etleri ayarladı. Adam tam elini attığında Naim Abi elini geri çekti. “Şişeleri yere dök.” dedi. Adam yalvarır gibi konuşmaya devam etti, ama bu sefer Naim Abi aldırmadı. Naim Abi bir yandan da fısıldayarak bir şeyler okuyordu. Adam yalvarışın işe yaramadığını anladığında “Sen de çırağın gibi bir değişiksin, o da boş şişelere para veriyor.” dedi. Şişenin bir tanesini aldı, ağzıyla kapağını açtı yere dökmeye çalıştığında hamam böceklerinin şişeden çıktığını gördü. Poşeti yere atıp bağıra bağıra kaçtı. Her yer içki ve hamam böceği olmuştu, yarım kilo etini de almadan gitmişti. Naim abi dükkanı temizledi, arabayı şaşkınca kapattı. Hem kendisine hem adamın dediklerine şaşırmıştı.
19. GÜN
Çırağı dükkanı temizlerken telefonu çaldı, süpürgeyi duvara dayayıp dışarı çıkıp konuşmaya başladı. Naim Abi göz ucuyla izledi. Çırağının annesi babası yoktu. Naim Abi’nin yanında uzun süredir çalışıyordu. Naim Abi’nin dükkanının yan tarafındaki üç katlı evin çatı katında yaşıyordu çırak. Naim Abi çatı katı ve giriş katının kirasını birlikte veriyordu. Çırak rahat durmuyordu ama artık. Terör yandaşçılığı konumuna düşmek için var gücüyle çalışıyordu. Akşam olduğunda darabayı indirdi gitti Naim Abi. Çırağı erken gönderir kendi kapatırdı dükkanı. Eve geldiğinde eşi yarın yapacağı aşure için malzemeleri ayarlıyordu, bir yandan da kayısı eksik diye mırıldanıyordu. Naim Abi ben alayım dedi hızlıca. Eşi “Yarın alırız, gerek yok şimdi gece gece.” dese de Naim Abi yatak odasına girdi babadan kalma tabancasını aldı ve çıktı.
Dükkanın önüne geldi. Köpek yine yatıyordu. Köpekle beraber dükkanın yanındaki apartmanın içine girdi. Çırağının kapısının ziline bastı. Kapıyı açar açmaz tek hamlede boğazından tutup koltuğun üzerine yatırdı çırağını. İki kaşının ortasına silahi dayadı ve tetiği çekti. Kopan gürültüde köpek havlamaya başladı. İkinci katta oturan kiracı korkudan ışığını kapattı, bir yandan da polise vereceği ifadeyi düşündü. “Şey ben o saatlerde uyuyuyordum, ben bir sey duymadım. Benim uykum ilaçlardan dolayı ağırlaşıyor ben şeker hastasıyım.” yalanını cebinde paketlemişti.
Çırağın evi patlayıcılar ile doluydu. Yarın kendini patlatacağı Bursa Ulu Camii’nin giriş ve çıkışlarının krokisi masada duruyordu.
Naim Abi köpeğe afiyet olsun dedi ve çıktı.