Bir ülkenin en geniş ve etkili sınıfı olan emekçi sınıf, çoğu zaman göz ardı edilen, yoksulluk içinde hayatta kalma mücadelesi veren bir sınıf olmuştur. Her ne kadar ülkelerin ve toplumların bel kemiği olsalar da hak ettikleri değeri bir türlü görememişlerdir. Ülkesi ve toplumu için uzun saatler boyunca emek verip üreten, fakat bu emeğin karşılığını bir türlü alamayan emekçi sınıf, yaşadığımız kapitalist sistemin en önemli, ancak en az ödüllendirilen sınıfıdır. Zamanla yalnızlaşmış, yabancılaşmış ve kimliğini unutmuştur. En önemlisi de emekçilerin ne kadar önemli olduğu çoğu zaman göz ardı edilmiştir.
Emekçi sınıfının önemini daha iyi anlamak için bir tablo çizelim:
İşçiler bir anda çalışmaktan vazgeçseler… Buğdayı, arpayı, çavdarı kimse ekmese; ayçiçeğini üretmeseler, sütleri sağmasalar, incirleri, üzümleri, zeytinleri dallarından toplamasalar… İnşaat işçileri kumla çakıl taşımayı bıraksa, harcı karıştırmasalar; duvarcılar ellerinden malayı bırakıp elektrikli sıva makinelerini çalıştırmasa; marangozlar rendeyi bir kenara koysa, elektrikli rendeyi kullanmasa; demirciler çekici elinden bıraksa, makineleri çalıştırmasalar… Sessizleşse fabrikalar… Kaptanlar gemileri yönlendirmese; teknisyenler santralleri devreye sokmasa; pilotlar uçakları uçurmasalar… Çöpçüler çöpleri toplamasalar… Koca koca binalar, villalar, iş yerleri yapılmasa… Tüm emekçiler çalışmaktan vazgeçse… Kendilerini en tepede gören, yumuşak elli burjuva sınıfı o zaman ne yapardı?
Asgari ücretin, bir ülkenin çalışanlarının aldığı en düşük maaş tutarı olduğunu ve aslında çalışanların küçük bir bölümünü ilgilendirmesi gereken bir ücret olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak ülkemizde emekçilerin büyük bir çoğunluğu, ek işler haricinde yalnızca asgari ücretle geçimini sağlamaya ve ailesine bakmaya çalışıyor. Uzun saatler boyunca çalışıp emek veren, gerekirse ailesini bile göremeyecek kadar çaba harcayan emekçilerin yoksullukla cezalandırılması kabul edilemez.
Ülkemizde ve diğer tüm ülkelerde üretim, emekçi insanların eseridir. Asıl yaratıcı güç, onların yüreklerinde ve bileklerindedir. Ancak işçiler, bu güçlerinin farkında değillerdir. Koskoca binalar inşa ederler ama bu binaların kendi emekleri sayesinde var olduğunu düşünmezler. Binayı yapanın, yalnızca parayı veren kişiler olduğunu zannederler. Fakir oldukları için, kendi emekleriyle yaptıkları bu binaların dairelerinde yaşamaya hakları olmadığını sanırlar. Burjuvazi, işçilerin yarattığı gücü kendilerine mal eder ve onlara, yarattıkları değerin çok daha altında bir ücret verir. Tek istedikleri, işçilerin karınlarının doyması ve bir sonraki gün, yine karın tokluğu için emeklerini onlara satmalarıdır. İşçilerin özgürlüğü, istekleri ve çoğu ihtiyacı burjuvazinin umurunda değildir. Onların tek amacı, işçilerin modern köleler gibi hizmet etmesi ve kendilerinin sermaye üzerine sermaye koymasıdır. Bu döngü, burjuva sınıfının üretim araçlarına, banka kredilerine ve maddi güce sahip olması nedeniyle devam eder.
Bunun yanı sıra, pek çok insan burjuva sınıfının maddi gücü olduğu için çoğunluğu onların oluşturduğunu sanır. Ancak tarihten bu yana çoğunluk her zaman işçi sınıfı olmuştur. Patronlar çoğu zaman işçilerine, “Çok çalışırsan sen de bir gün patron olursun” diyerek onları kandırır ve bu gibi yalanlarla daha fazla çalışmalarını sağlar. Bu yalanları desteklemek için, nadiren çalışarak burjuva sınıfına yükselmeyi başarmış insanlardan bahsederler. Ancak burada önemli olan, işçilerin nadiren patron konumuna yükselmesi ya da sınıf değiştirmesi değildir. Asıl önemli olan, emekçilerin yarattıkları değerleri kendi sınıfının çıkarlarına göre planlaması ve emeğinin üst sınıflar tarafından sömürülmemesidir.
Burjuva sınıfı, çocuklarını en iyi okullarda, hatta gerekirse başka ülkelerde okutabilecek, sağlıklarına daha iyi bakabilecek ve çok daha konforlu bir hayat sürdürebilecek sermayeye sahiptir. Emekçilerin durumu ise bunun tam tersidir. Çocuklarına düzgün bir eğitim fırsatı sunamayacak, sağlıkları çoğu zaman tehlikede olacaktır. Rahat bir yaşamı ancak rüyalarında görebilecek ya da ancak düşünmeye zaman bulduklarında hayal edebileceklerdir. Kimse onlara bulundukları konumdan ötürü saygı duymayacak; her zaman bir emir kulu olarak, modernizmin kölesi gibi görüleceklerdir. İşçilerden birinin bu çarktan kurtulması oldukça düşük bir ihtimaldir. Kurtulmuş olsa bile, sömürülen milyonlarca emekçi aynı çarkı döndürmeye devam edecektir. Sonuç olarak, her şeyin farkında olan ve azınlıkta kalan burjuva sınıfı kazanacak, buna karşılık yabancılaşmış, bireyselleşmiş ve içine tamamen kapanmış emekçiler kaybedecektir. Bu durumun sona ermesinin tek çözümü, işçilerin gözlerini açması ve kolektif bir şekilde hareket ederek mücadele etmeleridir.
Geride bıraktığımız 2024 yılında, iki binden fazla işçi çalışma sırasında hayatını kaybetti. Fabrikalarda, madenlerde, inşaatlarda ve daha birçok iş kolunda yeterli tedbir ve önlemler alınmadığı için binlerce işçi kaza geçirdi veya yaralandı. Ancak buna rağmen, patronlar tarafından gereken tedbirler hâlâ alınmıyor.
Emekçilerin canları hiçe sayılırken patronlar çalışma hayatında herhangi bir iyileştirme çözümü üretmiyor ve bu cinayetleri nasıl durduracaklarını düşünmüyorlar bile. Onlar için önemli olan tek şey, ne kadar kâr ettikleri. Yapılan araştırmalara göre, iş cinayetlerinin yüzde 70’i ulusal basından; yüzde 30’u ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrenildi. Bu verilere göre, 2024 yılında en az 1.897 işçi, her gün “en az” 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu noktada, 2024 yılında meydana gelen ve “en az 5 işçinin öldüğü” toplu iş cinayetlerini hatırlayalım:
! 30 Ocak: İzmir Dikili’de gece saatlerinde, Oğuz İrgit adlı balıkçı teknesinin şiddetli rüzgârda alabora olması sonucu 5 balıkçı boğularak hayatını kaybetti.
! 13 Şubat: Erzincan İliç’te, Anagold Madencilik’e ait Çöpler Altın Madeni’nde 10 milyon ton siyanürlü toprağın 800 metre kayması sonucu 9 maden işçisi göçük altında kalarak hayatını kaybetti.
! 15 Şubat: Marmara Denizi’nde, İmralı Adası açıklarında sabah saatlerinde fırtına nedeniyle mermer tozu yüklü kargo gemisi Batuhan A‘nın batması sonucu 6 gemi işçisi hayatını kaybetti.
! 2 Nisan: İstanbul Beşiktaş Gayrettepe’de Masquerade Club‘da tadilat yapılırken çıkan yangında 29 işçi (20’si inşaat, 9’u gece kulübü işçisi) zehirlenerek hayatını kaybetti.
! 15 Eylül: Sakarya Hendek’te, Oba Makarna Fabrikası’nın un ve irmik değirmen ünitesinde meydana gelen toz patlaması sonucu 5 işçi (olay anında ve hastanede) hayatını kaybetti.
! 24 Aralık: Balıkesir Karesi’de, ZSR Patlayıcı Sanayi A.Ş. Fabrikası’nın kapsül üretimi yapılan bölümünde meydana gelen patlama sonucu 11 metal işçisi hayatını kaybetti. Ölen işçilerden birinin eşi cenaze töreninde,
“Bozuk makineyi tamir ettirip ettirip çalıştırıyorlar.” dedi ve patlamada bunun etkili olduğunu ifade etti. Bir başka işçinin annesi ise ağır çalışma koşullarının patlamaya neden olduğunu açıkladı.
Durum, işçi yakınlarının anlattığı kadar acı. Yaşanan bu katliamlar, çoğu insan ve patron için ne yazık ki yalnızca birer sayıdan ibaret. Patronların gözünde emekçilerin hiçbir değeri yok. Çünkü onların gözünde işçi bulmak zor değil; sonuçta bu ekonomik şartlarda işsiz çok, onlar için sadece biri gidiyor, yerine bir başkası geliyor. 2013 yılından itibaren uygulamada olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve güvenliği, piyasaların ellerine bırakılmış durumda.
İşçi, hakkını savunmadığı ve peşine düşmediği sürece bu düzenin değişmesi, insancıllaşması imkânsızdır. Bunun yanında, sendikaların ve siyasilerin de emekçi sınıfına tüm desteğini esirgemeden vermesi gerekmektedir. Birliktelik ve beraberlik olmadan hiçbir sorunun çözülemediği gayet açık. Herkesin hakkını aldığı, eşit ve özgür bir toplum yaratmak için birleşmeli ve gücümüzü tek vücut olarak göstermeliyiz. Birlikte güçlü olduğumuzu unutmamalı, birlikte hareket ederek daha adil bir düzen için çalışmalıyız.
Yararlanılan Kaynaklar:
Yılmaz Özgün, “22.104”, son güncelleme 31/12/2024 https://yilmazozgunn.blogspot.com/2024/12/22.104.com.html
Çetin Altan, “ONLAR UYANIRKEN Türk sosyalistlerin el kitabı” (İstanbul: ARARAT Yayınevi, 1967), 11-17
TKP’nin sesi, 2025 ocak sayısı gazetesi
İSİG Meclisi, “ ‘İç cepheyi sağlamlaştırma’ siyasetinin örtmeye çalıştığı gerçeklerden birisi de iş cinayetleri…”, 13/05/2025
https://isigmeclisi.org/21145-ic-cepheyi-saglamlastirma-siyasetinin-ortmeye-calistigi-gerce