Ben Özay. 41 yaşındayım. 15 yaşında ailemden, memleketimden başka bir şehre yatılı okula gittim. O kapıdan çıktıktan sonra bir daha hiç çocuk olmadım. Başıma yorganı çekip ağladığım gecelerim oldu, betona terlikle basıp durduğum yurt odasında evimin halısına bile özlem duyduğum senelerim oldu. Ama ben kuyruğu hep dik tuttum. Kendimi böyle büyüttüm.
Kardeşten öte dostlarım vardı. Kan bağım olmayan ailelerim oldu. Yine de içimde hep bir eksik, bir boşluk hatta bana göre bir kusur vardı bende. Belki bu yüzden hep iyi-doğru-ideal insan olmak için çabaladım yıllarca. Kendimle savaşıp durdum. Hata yapmayı kendime hak görmedim. Hakkım olanları da kendime hak görmedim.
Sevdiklerim de oldu, sevmediklerim de. Ama ben herkesi “özünde iyi” bildim. En büyük kızgınlığım da bununla ilgili sanırım aileme. “Kimse isteyerek kötülük yapmaz, herkes iyidir öyle görünmese bile.” diye öğrettiler; başka türlüsüne ihtimal vermediler. Bu yüzden kalınsa da duvarlarım, ben içinde büyüyemedim, ufacık kaldım. Kaya gibi sert bir kabuğun içinde yumuşak, savunmasızdım.
Ben Özay. 41 yaşındayım. Dünyanın ve insanların benim bildiğim gibi olmadığını ben daha yeni anladım. En büyük pişmanlıklarımı; başkaları -onlar iyi ya!- üzülmesin, zarar görmesin diye susup da sineye çektiklerim yüzünden yaşadım. Bana göre olmayan bir kalıbın içine sığmaya çalıştım senelerce, iki büklüm yaşadım. Kaç parçam kangren oldu da ruhum çürüdü diye ruhumu sıkan kalıp beni, ben kendimi suçladım.
“Seni koruyacağım.” demişti biri oysa. Beni oltanın ucuna takıp da pirinaların, köpek balıklarının önüne atmadan az önceydi. Uğruna can feda ettiklerimin, canı öyle istedi diye feda edildim. Kendimi siper ettiklerimin sırtıma sapladığı hançerle yığıldım kaldım ben. Hepinizden yıldım ben.
Sırf öyle işinize geliyor diye, yalanlarınızla üstümde tepinip durdunuz. Suçlamalarınız, hakaretleriniz, iftiralarınız gölge gibi büyüyüp çöreklendikçe tepeme, küçücük kaldım ben o karanlığın içinde. Hırsınızı alamadıkça her fırsatta saldırdığınız kum torbası oldum. Kendinizi sütten çıkma ak kaşık ilan edip de temize çekebilin diye gözünüzde şeytan oldum. Günahlarınızla yüzleşmeye cesaretiniz yok diye herkesin vebalini üstüne yıktığınız günah keçiniz oldum. Doğrular ayağınıza dolanıp da düzeninizi bozmasın diye cilalayıp parlattığınız yalanınız ben oldum. Aba altından gösterdiğiniz sopaları gördüm, nefret kusmalarınızı duydum. Hep sustum. Elinize geçsem bir kaşık suda boğacaksınız beni diye o bir kaşık suyun yanında hiç kıpırdamadan durdum. Hepiniz bir yanımdan çekiştirip koparın, paramparça edin de kalmasın acıyacak yanım diye çok bekledim. Öteki tarafta bile dirilemeyecek kadar derine gömülmeyi, toprağa karışıp gitmeyi çok istedim.
Siz ağız ishali olup nefretinizi saçarken etrafa, bana saldırmak için ipinizi koparana kadar hışımla tepinip dururken ben hep sizi seyrettim. Oysa görse, bana hakaretler yazdığınız o parmaklarınızı tek tek kıracaklar; duysa, varlığıma dair ne varsa salyalarınızı saça saça uzattığınız o dillerinizi koparacaklar vardı. Siz sahipsiz zannettiniz.
Ahlakınız bile öyle ikiyüzlü ki ataerkil mastürbasyonlarınıza malzeme yaptınız beni. Kendiniz o kadar eksiksiniz ki, eksikliğiniz duyulmasın diye tüm varlığınızla, tüm arsızlığınızla ortalıkta bağırdınız. Rahatınız bozulmasın diye razı olduğunuz cehenneminizin sebebi benim sandınız.
Siz susarsınız belki diye sustum ben. Benim de sabrımın sınırı olduğunu bilmediniz siz. Benim de insan olduğumu bilmediniz. Benim de bir annenin evladı olduğumu unuttunuz siz. Benim bir evladın annesi olduğumu unuttunuz.
Ben Özay. Kimsenin bir daha öldüremeyeceği kadar öldüm ben. Ve kimsenin bir daha öldüremeyeceği kadar küllerimden doğdum. Beni öldüre öldüre öyle bir dirilttiniz ki sizin inadınıza derin derin nefes alıyorum şimdi. Sizin inadınıza kendim için, kızım için bin ömürlük yaşıyorum.
Ben Özay. 41 yaşındayım. Ve ben artık başka biriyim. Attığım her adımın, nefes aldığım her “an”ın sahibi benim. Başıma kaktığınız günahlarımın da unuttuğunuz sevaplarımın da bedelini ödeyen benim.
Ben Özay. Hepinizkinden bir fazlaydı benim katilim.
Ve siz benim içimde öyle kaybedecek bir şey bırakmadınız ki şimdi sizinkinden hep bir fazla canım var benim!
Döne döne büyüyen bir alev topu gibi yakıp yıkmaya devam edecek, belki bir gün beni öldüreceksiniz.
Ama beni yenemeyeceksiniz.
Ben Özay. 41 yaşındayım. Hayat benim hayatım. Hiçbirinizden korkmuyorum.
Ben tek, siz hepiniz!