Kum Saatinin Gölgesinde Kış Raporu

 Sonbahar da bitti.

 Dışardaki kalabalıktan kaçarken hangimiz yakalanmadık içimizdeki kalabalığa? Kim hem dışarıda hem içeride birbirinden zor savaşlar vermedi? Hepimizin morali bozuktu ve ancak moralimizin bozuk olduğunu bir kâğıda yazdığımızda düzeleceğini söylüyordu uzmanlar. Başka türlü olmuyordu, düzelmiyordu hiçbir şey… Ne deniz havası almayı becerebiliyorduk ne de ağaçların ferahlığını içimize çekerek kahvemizi içmeyi.

 Sonbahar da bitti.

 Hiçbir şeyi düzeltemedim. Geçmişle bağımı kopardım derken dost sohbetlerinde, uykusuz gecelerin sabahında ve yazamadığım satırlarda birden karşımda belirdi geçmiş! Ve ben anladım geçmişten kaçmaktan yorulduğumu. Sabahlar kararırken anda kalamadım.

 Sonbahar da bitti.

 Üstelik kışa hiç hazır değilken. Sanki ben hâlâ on sene öncesinin dingin kışlarını yaşıyorum, anıları dün gibi hatırlıyorum. Sanki o anılardan sonra hiçbir şey yaşamadım geçen on yıl boyunca. Halbuki bir sürü hikâye geçti başımdan ve ben o hikayelere değmemek için yılların geçip gittiğini fark etmedim.

 Kış geldi.

 Arnavutköy’de bir kafe önündeyim. Saçlarını sarıya boyatmış bir kız ilgileniyor müşterilerle. Üstündeki hırka yüzünden daha ince. Onu kalın bir şeyler giymezse hasta olacağına dair ikaz eden müşteriler oldu. “Üşümüyorum ki…” dedi kız hırkasını göstererek, “Sıcak tutuyor!” Dışarıdaki müşterilere şaraplarını bıraktıktan sonra üşümemek için geri içeri girdi. Yeni müşterilerin geldiğini görünce elindeki menülerle derhal dışarı çıktı ve menüleri müşterilerin masasına bıraktı. İçinden hırkasının inceliğine laf etmesinler diye dualar ederek…

 Kış geldi.   

 Bir şeyler okumak huzur vermiyor artık. Normalde kışın yorgunluğu baharda çıkardı ve kışın adını bile anmak istemeyip “bahar yorgunluğu” derdik ama kış öylesine ağır geldi ki baharı bekleyemeden adını verdik: kış yorgunluğu! Öyle bir yorgunluk ki yazdıkça tükenmekten korkuyorum. Kelimelerin, cümlelerin, hislerin, fikirlerin… kim bilir belki de dertlerin tükenmesinden korkuyorum. Elime kalemi alıp tek satır yazmak istemiyorum. Oysa yazdıkça derinleşiyor yazarlığım ve yeni yerler keşfediyorum karanlık taraflarıma dair. Hiçbir şey yazmamaktansa aklımdan geçen düşünceleri birer cümleymiş gibi sıralıyorum.

 Kış geldi.

 Hayatımın en güzel kışı seni tanıdığım kıştı, biliyordum. Güne seni görmek, seninle tanışmak için başlıyor, günün sonunda sensizliğe sarılıp uyuyordum. Hava eksilerdeyken içim gözlerinin yeşiliyle ısınıyordu. Boğazlı kazaklarına ve makyajsız güzelliğine ayrı ayrı âşık oluyordum. Öğrenci olduğunu gizleyerek personel vapuruna binmeni aynı gizlilikle izliyordum. Tıpkı milletin önünde aşkını benden gizlediğin gibi. Seninle tanıştık ve bana çok güldüğünü söyledin. O günden sonra seyircilerin arasında hep sen varmışsın gibi anlattım hikâyelerimi. Çünkü sendin tüm hikâyelerimi yazdıran peri; çünkü sendin çölleşmiş hayatımın güzelliği! Göreceksin hayatımızın sonuna kadar birbirimizin yanından sessizce geçeceğiz. Sen yine arkamdan sevgi dolu gözlerle bakacaksın, mevsim kıştan bahara dönecek, hayatımın en güzel anıymış diyeceğim, biliyorum.

Yorum bırakın