Çıkış yolu bulamadığımız, hayatın olağan akışı içinde sıkışılan anlar vardır. Kimileri daha az, kimileri daha sık, bazıları ise devamlı bu sıkışıklığın verdiği ruh hâliyle yaşar. Yalnız kalmak istemeyiz ama yalnız olmaya da ihtiyaç duyarız. Paylaşmak isteriz sıkıntılarımızı ailemizle, dostlarımızla bazen de yolculukta tanıştığımız o yabancıyla. Akıl verirler; filanca da aynı derler, benim de başıma geldi, böyle yap, bunu dene vb. sonu gelmeyen örneklerle teskin ettiklerini sanırlar. Hâlbuki tıpkı filmin ana karakterlerinden Büşra’nın dile getirdiği gibi, kimse bilmez ki akıl herkeste vardır, bazen tek istenen anlatanı dinlemeye, anlamayı istekli olandır.
Netflix’in ilgi görmüş Sıcak Kafa ve Şahmeran mini dizilerinin yapım ekibinde bulunan, Daire 4 adlı mini dizisinin yönetmeni Barış Demirdelen’in ilk uzun metrajlı filmi Aynı İpte Asılı, Mubi’de seyirciyle buluşan, başarılı bir yapıt. Başarının arkasında, günümüz Türkiyesinde karşılaşılan tanıdık yaşam öyküleri gizli. Aynı evi paylaşan üç arkadaş, Büşra, Efe ve Güray’ı ziyarete gelen Büşra’nın abisi, Ali’yle açılıyor ilk sekans. Sonra yavaş yavaş tüm oyuncular eve geliyorlar. Ama ne geliş. Hepsinin eteğinde birbirlerine dökmek istedikleri taşlar konusunda fikir ediniyoruz bu gelişler ve gidemeyişlerle. Neredeyse filmin yarısı ilk gece, ev içinde geçiyor. İkili konuşmalar, çoklu tartışmalar, tahammülsüzlükler yine de hep var olan sevgi kırıntıları.
Karakterler aynı kuşağa ait lakin hayata baktıkları pencereler ve doğal olarak hayattan beklentileri de farklı. Sıkıntıları, başarısızlıkları da bu farklılıkların yansıması. Büşra, başarılı bir oyuncu olmaktan çok uzakta, baba parasıyla İstanbul’da yaşamını idame ettirmeye çalışan, sıkıntısını da alkolle unutmaya çalışan genç bir kadın. Abisi Ali ise taşrada yaşayan, evli ve bir çocuk babasıdır. Ama yaşamak istediği hayat bu değildir. Bir sahnede kardeşiyle konuşurken “Her yaş, bu yaş için çok geç mi?” diye dile getirdiği cümle, taşradan, yaşantısından hep kopmayı isteyişinin ve fakat hayallerini takip edemeyişinin kanıtı. Benim de filmde en beğendiğim cümle. Çünkü herkesin keşke bunu yapsam dediği veya geç mi kaldım diye düşündüğü anları çok güzel anlatıyor. Hâlbuki geç kalınan tek şeyin sadece karar vermek ve cesaret göstermek olduğunu kaçırtıyor hayat bizlere. Tabii bunda maddi ve manevi bir sürü bileşenin etkisi var. Bazıları her yaşta geç kalırken, bazıları çok geç yaşta bile hiçbir hayaline geç kalmıyor.
Güray evin beyaz yakalısı, iyi bir işe sahip, peki sahip olamadıkları? Son başrol oyuncusu Efe ise yönetmenlik hayalleri kuran lakin sadece hayal olarak kalmış, sabit geliri olmayan biri. Film boyunca bu dört ana karakter, hem hayata hem birbirlerini tutunmaya çalışır. Fakat sanki görünmez bir fitil yakılmış gibi birbirine olan kırgınlıkları, kızgınlıkları su yüzüne çıkar. Çünkü herkes evde toplanılan ilk geceye kadar sadece kendi dünyasının sorunlarına gömülmüş, karşılarındakinin dertlerinden bihaberdir. Ya da öyle davranmak o ana kadar işlerine gelmiştir. Birbirlerini acımasızca ama belki de olması gerektiği gibi kırıp, dökerler. Ve sonrasında umudu, yaşam sevincini gene birbirlerinde ararlar.
Aynı İpte Asılı filmi tüm bunların ışığında insanın karmaşık duyguları arasında hayata ve birbirlerine tutunma çabasını doğal bir üslupla irdeleyen, yeni gösterime girmesine rağmen kısa zamanda çokça beğeni toplayacağını düşündüğüm, henüz ödülsüz bir film. Aynı İpte Asılı, sadece insanın karmaşık ve birbiriyle olan durumlarını değil aynı zamanda İstanbul’un da umutlar ve başarıyı arayan insanlara tutumunu da sorguluyor. Bu bağlamda taşradan gelen Ali’nin kısa bir konuşmasıyla yazımı sonlandırmak istiyorum.
“Hani diyorsun ya İstanbul çok zor şöyle böyle, en azından şunu görüyorsun, yüz kişi bulabilirsin, yüz kişiye aynı cümleyi kurabilirsin belki bir tanesi dinler seni. Gidip şuna diyebilir misin senin niye hep açık ışığın, bizim orada ışık yok.”
Bulabilir misiniz sizi dinleyeni, bulabilir misiniz ışığınızı? Bulabilir misiniz İstanbul’da?