Susturuldukça Bağıran Ses: Hypatia

Sessiz arkadaşlarım olan kitaplarımın arasında yıllar önce okuduğum ama raflarda saklı duran kitabım karşıma çıktı. Beni yeniden oku, der gibi elimde duruyordu. Belki bir ışık belki de bir yol gösterici olarak yeniden ve kelimelerin altı sanki hiç çizilmemiş gibi okumaya başladım.

 Tarih boyunca kitaplarda, hikâyelerde hatta filmlerde şahit olduk Antik Yunan’ın sorgulayıcı öğretmenlerine; insanlığı derinden etkilemek için hayatlarını sorgulayarak kendimizi buldurmaya çalışan büyük üstatlara… Aydınlanmanın ve düşünmenin insanları ürkütmesi ile kimisi öldürüldü kimisi vatanlarından sürüldü. Fakat ne kadar doğru yolda yürüdüklerini şimdi herkes daha iyi görüyor.

 Günlük hayatımızda hatta eğitim hayatlarında, her derste isimleri mutlaka geçiyor.

 Dünya tarihinde nice kadın, bilim ve aydınlanma adına canlarını hiçe sayarak insanlara yol göstermeye çalışmış ancak sadece kitapların sayfaları arasında yeni yeni yerlerini bulmaya başlamışlardır. Hypatia da öyle büyük bilim kadını olarak kendisini bana göstermiştir. Düşüncelerinden dolayı yok edilse bile şimdiki zamanda da kendisini hatırlatan, düşünce tarihinin ilk bilim kadını Hypatia…

 Yaşadığı çağ, karanlık bir kuyu gibiydi. Süreç içinde etrafını aydınlatmaya başlamıştı. İskenderiye’deki kütüphanede, felsefe, matematik ve astronomi alanlarında ders vermesinden dolayı dönemin aydınlık kadınlarından biriydi. Farkında olmak, bilmek, araştırmak, sorgulamak onun da ruhunda beslenmeye aç duygulardı. Bildiklerini anlatmak ve diğer toplumlara ve insanlara yardımcı olmak, uyanmalarını sağlamak yürekten yaptığı bir eylemdi. Bir kadın, tek başına tüm baskı ve tehditlere rağmen herkese dünyanın nasıl değişebileceğini gösterdi.

 Kendisinden önceki düşünürlerin fikirlerinin peşinden giderek kendi fikirlerini ortaya döken Hypatia, matematik akademisinin önemli üyelerinden birisiydi. Yaşadığımız evreni ve doğayı, mantık, matematik, akıl ve deney yoluyla çözebileceğimizi bize yüzyıllar önce kanıtlamıştı.

 Her dönem ve her toplumda olduğu gibi o dönemde de büyük ses çıkaran insanların seslerinin kesilmesi gerektiği ve akıllanan insanların çok fazla seslerinin çıkacağından korkulması yüzünden en verimli çağında acımasız bir şekilde katledildi. Kendisi yok edildi ama sözleri, sesi ve aşılamaya çalıştığı bilgileri ile insanlık çok farklı noktalara ulaşmayı başardı. Dönemin şartlarından dolayı, korktukları için belki arkasında durmadılar, ancak şimdi kendi düşünce ve fikrimizi sorgulamayı öğrenerek, mantık ve bilimin ışığında cevaplar arayarak belki de kendisinin arkasında durmuş oluruz. Bilime adanan hayat, bilmeye, öğrenmeye ve öğretmeye âşık bir insan susturuldu yüzyıllar önce, ama hâlâ geliyor sesi. Hâlâ anlatıyor derslerini ve aydınlatıyor tüm yolları tüm kalıp zihniyetlere inat. Tarih sadece bu üstatları kaleme aldı ve sayfalarca anlattı. Demek ki hepimiz kendimizi bulma yolunda bu bilgilere açtık.

 Bütün hayatını bilime adayan bu kadının hikâyesini anlatıyordu kitap ve şunu diyordu Hypatia bizlere: “Yanlış olsa da düşünmek, hiç düşünmemekten daha iyidir.” Düşünme ve sorgulamanın yaşı, cinsiyeti olmayacağını gösterdi…

 “İnanmadan önce sorgula ve bildiklerinin arkasında dur.” HYPATİA

 Tek başına bir kadın, yol göstermek ve insanlığı uyandırmak için çabaladı, ama ellerini bağlamak için uğraştılar.

 Bilim için söylenenlere kulaklarını kapattı ve saklanmadı, canını ortaya koydu, yok etmek için ellerinden geleni yaptılar.

 Aklımızın bizi uçuracak kanatlarımız olduğunu anlatmaya çalıştı, ama onun kanatlarını kesmek için ihanet ettiler.

Yorum bırakın