Gerçeklerin etkenlerinden uzaklaşarak mutluluk oyunları oynadığımız hayal âlemimiz üzerine, zihnimizde canlandırdığımız duygularla özgürce müdahale etme imkânı buluyoruz.
Zihnimizin arka odalarında yatan bu senaryolar gerçeğe nasıl dönüşür?
Bir resimde, bir yazıda veya bir notada hayata geçen zihin senaryolarını herkese göstermek, var olduğumuzun belki de en önemli kanıtlarından biridir. Tüm istek ve duyguları devasa bir akım içinde kullanarak insanlara aktarmak, dilimizin söyleyemediklerini zihnimizin mürekkebinden sunmak, anlamak ve anlaşılmak duygusal ihtiyaçların başında gelir.
Sürrealizm akımıyla birlikte sanatın kendisini bulduğu yüz yılından itibaren tüm duygu, düşünce ve isteklerimiz için mesaj gönderici ve zihnimizi yönlendirici çalışmalar ortaya çıkmıştır. Bilincin çekmecesi görevi gören sürrealizm akımı, gerçeküstücülük olarak da bilinir. Bu akım, bilinç ile bilinç dışını bir araya getiren oldukça geniş bir yelpazeye sahip bir akımdır. Duygusal, zihinsel ve ruhsal tüm ihtiyaçlar kendisine rehberlik ederek yol gösterirr. Gerçeküstücülük akımı, şiir, düz yazı ve resim gibi çeşitli sanat kollarında sürekli olarak karşımıza çıkar. Zihinle bütünleşmeye başladığımızda aslında her bir düşüncenin bu kuram içerisinde şekil aldığını belirtebiliriz.
Monoton ve kalıplaşmış hayatların içinde birey, özgür olarak kendini mutlu edecek olay ve aktivitelerden gittikçe uzaklaşır ve meta dünya içerisinde sadece maddesel olarak hareket eder. Kendini var eden özellikleri ve duyguları genel olarak arka planda kalmaya başlamıştır. Şekil olarak maddeci bir varlığın gücünü etrafa hissettirebiliyoruz; ancak manevi olarak zihnimizden geçenleri, hislerimizi ve manevi doyumlarımızı sürekli olarak gizliyoruz. Bu duygu sıkışması da bizi gerçeküstü olduğuna inandığımız hayallerimizi, beklentilerimizi, söylemek isteyip söylemediklerimizi belirli sanat dallarının içinde canlandırmaya teşvik eder.
Canlandırdıklarımız, zihnimizin bizlere gösterdiği bir oyun mu yoksa gerçekten olmasına imkân bulunan hayallerin kendisi mi? Gerçeküstücülük olmaktan çıkarak kâğıtlara dökülen her bir cümle evrende dolaşarak vücut bulmaya başlar mı? Yoksa hayal gücünün ürünü olarak sadece bir sayfa üzerinde okunmayı mı bekler?
Zihin felsefesi ve sürrealizm felsefesinin birkaç basamağını farklı bakış açısıyla yorumlamak ve anlamak, zihnimizin sahne arkasını özgürce ortaya çıkaracak olan yolculuğun ilk adımıdır.