Patlayan şeker gibi zihninde düşünceler, hiç durmadan tepiniyor.
Gözünle gördüklerin, kulağınla duydukların volkan gibi patlıyor içinde.
Kahrolası hafızan seni yakıp kavuruyor.
Yediğin kazıkları milim milim ölçüyor, Voyvoda’nınkilerle yarıştırıyorsun.
“Bana bunu nasıl yaparlar!” x33
“Bunu bana nasıl söylerler!” x33
“Ama bu haksızlık!” x 33, günlük zikrin oluyor.
Canın yanıyor, biliyorum, canın çok yanıyor.
En sevdiklerini kaybetmiş, yalnızlığı iliklerinde hissetmiş, yetmemiş düşmanları üstüne üstüne gelmiş;
Koskoca Peygamber’in başına gelenlere “hüzün yılı” denmiş.
Sen “Beni nasıl üzerler?” mi diyorsun…
İbrahim’i ateşe atmış birileri,
Yusuf’a iftira atmış senelerce zindanda bırakmış seveni,
Zifiri karanlık kuyuya atıp ölüme terk etmiş öz kardeşleri.
Sen “Bana bunu nasıl yaparlar?” mı diyorsun…
Yaparlar cancağzım, yaparlar…
Senden öncekilerin başına gelenler, senin başına gelmeyecek mi sandın sen?
O kadar geçmişe de gitme istersen
Şu gün şu an dünyanın bir yerinde bir anne defnedebilmek için bebeğinin parçalarını arıyor,
Birini öz babası satıyor, sevdiği öldürüyor, evladı parçalıyor.
Biri hasta yatağında şifa için yalvarıyor.
Birilerinin cansız bedeni kimsesizler mezarlığına gömülüyor.
Sen “Bana bunu nasıl yaparlar?” mı diyorsun?
“Ama bu haksızlık!” diye isyan mı ediyorsun?
Sahi, sen kimsin?
Sen bir Hiç’sin
Ve Hiç olmak güzeldir.
Hiç olanın bedeni olmaz, canı acımaz.
Hiç olanın hafızası olmaz, yarasını hatırlamaz.
Hiçbir şeyi olmayanın elinden kimse bir şey alamaz.
Hiç olanı dünya yaralamaz.
Hiç olanın kibri olmaz
“Bana nasıl yaparlar, benim başıma nasıl gelir?” diye sormaz.
Sen Hiç ol cancağzım.
Başına ne geldiyse geldi
Seni Yaratan böyle istedi.
Var mı ötesi?