Tetris

Hani daha küçücükken televizyonda çok hasta çocuklar için nasıl divaneye döndüklerini gördüğünde, “Ben de hasta olsam, böyle çok severler mi?” demiştin ya acaba o gün mü inandın, olduğun gibi sevilmeyeceğine?

Hastalanırsan, düşersen, seveceklerine hiç sevmesinler diye; sana bir şey olmazmış gibi, kaya gibi sağlammış gibi, düşmezmiş düşse de kendisi kalkarmış, acımazmış gibi yaşaman gerektiğine o gün mü iman ettin?

Bu yüzden mi seni olduğun gibi sevenleri göremedin, sevilmeyi kabul edemedin de hep betondan duvarların önünde bekledin sana açılsın diye… Bu yüzden mi akıl edemedin sana açılmayı bekleyen kapılara gitmeyi, ondan mı gidip de tıklatmayı bilemedin?

Hatırla; sen başkalarının yaralarını sarmak için peşlerinden koşmaktan, kendi kanayan yerlerini görmezken, biri “artık dinlen” diye üstünü örtmüştü şefkatle. Yorgunluğunu görebilene bakmadan yaralarınla koşmaya devam etmiştin.

Seni düşünür diye umduğun dostlarından değil de diğer taraftan ikram edilmişti bir gece vakti en sevdiğin pastaneden gelen profiterol, sen seversin diyeydi. Teşekkür etmeyi bilemedin.

Yaramı sarmaya yar kendi gelsin hesabı beklerken ve “laylaylom galiba onlar için sevmeler/ hopaşinanay galiba onlar için sevilmeler”ken; bir başkası, “Anlat,” demişti, “seni ben dinlerim.” Anlatsan dinleyecekti, gözlerinden belliydi. Ama sen istemedin.

Hatırla; sen kalabalık karanlığına bakıp “Yalnızım!” dediğinde, aydınlıktan biri seslenmişti, “Yalnız değilsin!” diye sırtını sıvazlamış, yanında durmak için evine gitmemişti.

Tetris oynarken yaldır yaldır gelen parçaları, oyunu kaybetme korkusuyla, hep yanlış yerlere koyup da daha çabuk oyunu kaybederdin ya hani, sevilme telaşıyla herkesi yanlış yerlere koymayı belki de o zamandan öğrendin.

Artık o küçük kız değilsin.

Cehennemine tutunup da ateşi sönsün diye ağlama artık, yüz çevirdiğin yerlerde belki de cennetin var.

Bak.

Gör.

Ya da şişirip de gökyüzüne çıkardığın balonlara ulaşmak için gözünü kapatıp ağzınla kuş kovalamaya devam et bir ömür.

Sen bilirsin.

Yorum bırakın