Salgını ciddiye alan birkaç kişiden biriyim. Öyle ki virüs istilasıyla beraber dünyadan elimi eteğimi çektim. Konser, herhangi bir gösteri, sergi ya da sinemaya gitmediğim gibi çok uzun süre pazara bile çıkmadım, çevrimiçi alışveriş siteleri aracığıyla eksiklerimi tamamladım. İnsanlarla canciğer ilişkilerimi hem kendi sağlığım hem onlarınki için askıya aldım. Tek derdim hayatta kalmak oldu, ama eksildiğim gerçeğiyle de yanıp kavruldum. 2020 Mart’ıyla başlayan çılgın süreç, farkında olan ya da olmayanlarda da bende de doldurulması zor boşluklar oluşturdu. Yaşıyoruz.
2022’nin son günlerinde, nice zamandan sonra sinemada film seyrettim. Filmin adı Kurak Günler, sinema dilini çok iyi bilen Emin Alper’in imzasını taşıyor. Bakanlığın verdiği desteği faiziyle geri istediği film var ya, o işte. Sevindirici olan şu ki Kurak Günler, uluslararası platformda ses getirdiği gibi çekildiği dilin coğrafyasında da beğenildi. Gişesi iyi olan bir film, yolu açık olsun.
Filmin açılış sekansı içine çekileceğinizi söylüyor. Genç savcı Emre (Selahattin Paşalı) ve Hâkim Zeynep (Selin Yenici) meteor çarpması sonucu oluştuğunu düşündürten koca bir oyuğun başında konuşuyorlar:
– “Bu bir obruk, kasabalıların yokluğunu iliklerinde hissettikleri suyu elde edebilmek için yeraltı sularını çekmesi sonucu oluşmuş ve yaşamakta oldukları Yanıklar’ı tehdit etmekte. Yapay ya da doğal, ne zaman ve nerede oluştuğunu bilmediğimiz, görünmez çatlaklarla doludur obruklar ve birden bire çökerek ortaya bomboş delikler olarak çıkarlar.”
İkisi de gördüklerinin korkunç olduğunu bildiriyor birbirine. Alttan da kıyametin kopacağını düşündüren, Stefan Will bestesi Burning Days duyulmaya başlıyor, kulak zarınızı her salise biraz daha titreterek. Bu tını huzursuzluk hissini körüklüyor. Bir şeyler yapmalı, harekete geçmeli, dedirtiyor. Belki de bu hissi duymayanların sayısı arttığı için bezmiş haldeyiz şu günlerde(!) Sadece Yanıklar’da* yaşananları anlatmıyor Kurak Günler bence. Filmin hem yazanı hem yöneteni olan Emin Alper, film diliyle, kötülüklere gark ettiğimiz dünyaya ve yaşanması güç hâle getirdiğimize yanmaktan vazgeçip acilen bir şey yapmamız gerektiğine dikkat çekiyor. Farelerden kurtulmak için ortalığa zehir saçmak onların ancak birkaçını öldürür; onlarsız bir hayatın çaresi zehirle mümkün değil, onları besleyen unsurları ortadan kaldırmadıkça meydanda afili afili kuyruk sallamaya devam ederler. Meydanı kendilerinin bilirler ve size gözdağı vermek de başat işleri olur.
Bir otomobil, kupkuru dümdüz bir zeminde, kendinden öncekilerin lastik izleri üzerinde tozu dumana katarak ilerlerken kulağımıza patlama sesleri geliyor ardı arkasına. Terörün ortasına düşüldüğü akıldan geçerken onlara neşeli çığlıkların eşlik ettiği çalınıyor kulaklara. Bir hayvan gözü görünüyor perdede, sadece göz kalıyor ve yaylılardan yayılan müziğin dozu giderek tedirginliği artırıyor. Ellerinde silahlar, ağızlarında kahkahalarla pimi çekilmiş sürü hâlinde insanlar, yaralı bir domuzun peşindeler. Savcı gördüğü kan izini takibe başlıyor. Tanık olduğu şey o anı hiç yaşamamış olmayı dilediğini düşündürse de üstüne gidiyor. Cahil cesareti dedirtiyor bu sahne. Gözlerini kapatarak vantilatörden medet umup serinlemeye çalışması, gördüklerini unutmak istediği sanısı uyandırıyor. Oysa genç savcı üstüne gidiyor görmek zorunda kaldıklarının, görmemezlikten gelmek yerine. Adaletten aldığı gücü bir başka adalet bekçisi olan avukata karşı kullanacağının beyanı da tuz biber olarak eklenmiş senaryoya ve savcının bu hamlesi filmin can damarlarından biri.
Genç savcı pürü pak, güzel mi güzel bir delikanlı. Dimdik duruyor. Neden Yanıklar’da olduğuna ilişkin bir sürü fikir yürütülebilir. Ancak oğlunu taşraya yakıştırmayan annesi (Hatice Aslan) ile yaptığı görüntülü konuşma ki bir daha anne adı anılmıyor, bir kaçışın sonucunda orada görev yapmayı seçmiş olduğunu düşündürttü bana. Savcının kendiyle karşılaşıp kendini keşfettiği de filme usul usul eklenmiş ve dikiş izleri ses ve ışıkla perdelenmiş olsa da buna şahitlik edeceksiniz. Eski husumetleri bir kenara bırakmasını gerektirecek kadar eski değil geldiği taşrada ve sicili de kirli olmadığından temiz bir sayfa açmaya yeltenecek nedeni de yok. O hukuka inanıyor.
Filmi anlatmayacağım size, seyretmelisiniz. Şu var ki bu film, birkaç kez seyrettikten sonra, bende bıraktığını yazma isteği doğurdu. Sinemacı falan değilim. Sadece seyirci olarak yazıyorum. Pandemiden derin sıyrıklarla çıkmış bir seyirciyim ve izlediğim şey çoktandır seyretmediğim bir derinlik taşıyor. Bilin istiyorum sadece. Film unutulmaz repliklerle dolu. Çoğunu da yerel gazetenin sahibi Murat (Ekin Koç) -ki bence filmin sakin karakteri olmasına rağmen gerilimi doruğa çıkaran önemli bir unsur- ’ın ağzından duyuyoruz. Bunlardan biri “Tehlikelidir burası, balçıktır dibi, çekiverir adamı aşağıya.” Bir başkası da “Tehlike gözükmez ama sesler duyulur.” Bu iki cümle, filmin derdine tabela tutmakta kanımca.
Yazan kişinin yönettiği filmleri severim, Kurak Günler** de onlardan biri. Söylemek istediğini kanırtmadan söyleyen metin, filmde organik bir bütün haline getirilip görünür kılınmış. Oyunculuklar şahane. Mesela kötü adamların hepsinden nefret ettim ki onlardan olan avukat karakterini canlandıran Emin Babaoğlu Antalya Film Festivali’nde yardımcı oyuncu ödülüne layık görüldü. Ödülü aldığında yaptığı konuşma tam da filmden ve onun canlandırdığı iğrenç karakterden bana kalanlardı. Dinlemenizi tavsiye ediyorum.***
Işık, ondan da bahsetmem gerek. Ayan beyan her şeyi gördüğünüzü sandığınız planlar filmde varsa da görünenin o olmadığı ta baştan size bildiriliyor.
Küçük yerde her şey doğal karşılanır, hiçbir şeyi kendilerinden bilmez orada yaşayanlar, felaket saydıkları burunlarının dibine geldiğindeyse her şeyi kolayca ateşe verirler. Haberlerin çabuk yayıldığı coğrafyada hiçbir şey saklı kalmaz, saklanmak istenmedikleri müddetçe. Ve gerçeğin onların da kötülerin de elinde kolayca bükülebildiğine tanıklığımız çok ne yazık ki.
Filmin sonunda ne mi oluyor? Avla avcının, durmadan yer değiştirdiği film obruk başında başladığı gibi, obruk başında bitiyor. Ancak son sahne bir düellonun başlayacağının habercisi gibiydi. Seyredin efendim…
Not:
Filme emeği geçen bulabildiğim bütün isimleri yazmak istedim, bulamadıklarıma da saygı ve teşekkürlerimi iletiyorum. Kurak Günler’in bize gösterdiği resim tanıdığımız, bildiğimiz şeyler. Bu gerçeğin değişmesini diliyorum. Emin Alper tarihe bir ünlem daha yerleştirdi bu filmle, ne mutlu ona!
#kurakgünler #burningdays #balkaya #eminalper #film #deneme #pandemi #sanat #kültür #yedincisanat #sinema #seyirci #obruk #homofobi #linç #klostrofobi #şüphe #tehdit #adalet #hukuk #yargı #savcı #hâkim #başkan #avukat #gazeteci #pekmez #çingene #bağevindeneoldu #politik #gerilim #dram #madımak #yerel #microiktidar #skandal #dava #komplo #kurgu #yalnızlık #güvensizlik #popülerotorite #nadiröperli #keremçatay #yorgostsourgiannis #selahattinpaşalı #ekinkoç #erolbabaoğlu #selinyenici #erdemşenocak #kazımsinandemirer #eylülersöz #nizammanidar #enverhüsrevoğlu #aliseçkineralıcı #onurgürçay #görkemipek #mehmetkervancı #ismailbahadırpeker #haticeaslan #ayyapım #limanyapım #birfilm #türksineması #stefanwill #christoskaramanis
* Çekimlerin Kayseri, Yeşilhisar ve Gesi’de gerçekleştiği notunu da düşeyim. “Ölüm var bu dünyada,” diyen Selda Bağca’nın sesine de kulak verin: https://youtu.be/2aoRw_h_8es
** Küçük bir yerleşkede bile ulaşabildim filme, bu açıdan dağıtımcısı Bir Flim’e ve Instagram’da @fethiye_sinema_toplulugu adıyla ulaşacağınız gruba minnettarım. Çünkü onların oluşturduğu kamuoyu sayesinde burada da seyircisiyle buluştu film.
*** https://www.youtube.com/watch?v=0M7D2HXCPrg
Film kadar değerli bir yazı bayıldım tebrikler emeğine Sağlık Ferda Albağ 👏👏👏👏👏👏
teşekkürler