Yazarak Tutunamayan Adam

Yolum hep yazı sanatına gönül vermiş çağdaş insanlarla kesişiyor son yıllarda. Özge Hanım gibi sanata, musikiye, edebiyata değer kazandıran, yazarken bütün olan, bir Ankara hanımefendisi mesela, aynı zamanda benim ilham perim kendisi. Ekrem Bey gibi Çerkes sürgününe adanmış ruhlarla. Unutulan değerleri yaşatmak gibi muazzam bir öze sahip. Çerkes soylusudur kendisi. Tarık Bey gibi gazeteci araştırmacı yazar, hayatının 35 yılını bu yola vermiş idealistlerle. Kendi kendime bir mesaj gibi hissediyorum bu güzel insanlarla tanışmayı. Sanki tesadüf değil de bu yoldan ilerle, senin özün yazmak için tasarlandı diyor iç sesim. Yazarak yaşamak için bolca okumak, fazlasıyla bilmek lazım gelir, iç dünyaya dönmek…

Muhteşem bir gözlemci olmadan olmaz diye düşünüyorum. Mavi kalemle beyaz kâğıda yazıyorum, detayını bile vurguyla dökmek istiyorum satırlara. Oğuz Atay, şüphesiz ki gelmiş geçmiş en büyük Türk yazarlarından, etkilendiği yazarlar Türk yazarlardan ziyade İngiliz, Rus edebiyatçıları. Tabii ki Halit Ziya Uşaklıgil, Yusuf Atılgan, gibi büyük Türk yazarları da eklemeden geçemeyeceğim. Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’ndeki bir pasajdan etkilenerek yazmış, Tutunamayanlar’ı Oğuz ağabeyim bir rivayete göre. Ben Oğuz ağabeyimin kastettiği tutunamayanlardanım. Yazmadan önce bilmek lazım gelir ki insan kendinden öteye geçebilsin. Ben de öylece okumaya başladım Oğuz Atay’ın mizah eksenli muhteşem edebiyat akışı sağlayan kitaplarını. Analiz ederek okumaya gayret ediyorum. İç dünyasına, nasıl hissettiğine, hissettiğini kalemine nasıl buyurduğuna. Bilinç akışı tekniğini nasıl ustaca kullandığına dikkat kesiliyorum, çözmeye çalışıyorum haddim olmayarak. Ama ortaya koymak istediğim eser insanlara fayda sağlayan bir eser olsun istiyorum.

Telefonumdan yazıyorum çoğu zaman. Aklıma Virginia Woolf’un yazar adaylarına verdiği tavsiyeler geliyor: “Kendinize bir alan bulun, çok büyük bir alan olması şart değil sizin sığıp, kaleminize buyurabileceğiniz bir alan yeter. Okuyun ve okuduktan sonra hemen yazın. Bunu her gün yapın farkı göreceksiniz.” Verdiği tavsiyeyi bir buyruk gibi algılayarak okuyup yazmaya başlıyorum. Buyruk diyerek cümlemi bozuyorum, daha ilk satırda. Otobüsteki cama sıkışmış sol omuzumla, yanıma sızmış yorgun garsonun bıraktığı alan yeterli olur mu yazarlar yazarı saygıdeğer Woolf? Felsefe, tarih, bilim ve edebiyatla harmanlamak istiyorum. Tıpkı ağabeyim Oğuz Atay gibi ama çok az bilgim var, hatta azdan az. Bu az gelişmişlikle yazmak, edebiyata yazı hayatına büyük bir saygısızlık, had bilmezlik gibi geliyor. Kendi çapımda yazdığım birkaç dörtlük geliyor aklıma. Sonra okutuyorum Özge Hanım’a. “Yaz lütfen, ruhu var yazdıklarının, asla vazgeçme,” diye teşvik ve mutlu ediyor.

Ekrem Bey’le görüştük geçenlerde sosyal mecrada. İkinci kitabını da yazmış, bastırmış. Tebriklerime teşekkürle karşılık verdikten sonra Ankara’daki okurlar ulaşamıyorlar kitaba, bildiğin kitapçılarla iletişim kurabilir misin, kitap oraya ulaşırsa memnun kalacağım diyerek bir ricada bulunuyor İstanbul’dan. Elbette diyorum, zevkle. WhatsApp profil fotoğrafıma “Tam bir yazar görüyorum,” yorumuyla desteğini hissettiriyor, hevesimi kabartıyor.

Tarık Bey’le bir aydır görüşemiyoruz. Arşivine kapandı kesin. Dünya siyaseti ve iç meselelere dair çalışıyor. Bana verdiği ödevleri tamamladım, aramasını bekliyorum, inşallah arar, yeni bilgilere dimağım fazlaca aç. Bu yazarlar ne derin deryalar. Ben, o deryada bir damla olma ümidindeyim. İki koca yıl geçti yazma hayali kuralı. Tanıştığım bu yüce gönüllü yazarlar, bu iki yılda iki kitap yazıp bitirdiler. Şair Tufan Bey, Ayarsız dergisinde kaç şiir yayınlattı, Tarık Bey köşesine kaç yazı yazdı. Barista Onur dört bin kelimelik, fantastik öyküsünü bastırdı. Bana yazdığı nice taslakları yolladı. Ben hâlâ kendimi sorguluyorum. Yazacak çapta adam mısın sen? İnancımı kırmaya gayret ediyorum, şeytanın insanların şevkini hileleri ile kırdığı gibi. Yola çıkıp yoldan çıkarcasına.

Lao Tzu*, Çin sarayının tükenmeyen entrikalarından bıkıp sarayı terk etmek için bindiği mandadan indiren saray muhafızı geliyor aklıma. Manda sırtında, Avrupa’ya uzanacak kadar bunalan Lao Tzu’nun sıkkınlığı çöküyor içime ara sıra. Yazdıklarımın hâlâ ham olduğu düşüncesinden alamıyorum kendimi. Bir anda inancımı tazeliyor yıldızlara bakmak, otobüsün camından zorlanarak göğe bakıyorum. Göğe Bakma Durağı şiiri; “ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım”. Turgut Uyar bu şiiri yazarken nasıl bir hissiyat içinde idi? Düşünüyorum biraz, vazgeçiyorum sonra bu aptal düşünceden ve aldanıyorum bu şiire. Garson artık sağ omuzumda uyuyor. Yorgundur diyerek ses etmiyorum. İyi bir insan sanıyorum o an kendimi. Yazabilirim, ümidimi perçinliyor bu sanı.

Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel’in Tan Gazetesi’nde yazdığı o meşhur dergiyi anımsıyorum, hani ilk baskısı saat on bire kadar biten, hani tüm bayilerin ikinci baskı için gazeteyi telgraf yağmuruna tuttukları, ikinci baskının da çok geçmeden bittiği dergi. ** Ankara’da ses getiren o başlık ve yorum, insanları nasıl da etkilemişti. Serteller hoş o meşhur dergiden sonra, Tan Gazetesi baskına uğramıştı. Daha ilk baskıda toplanmıştı tüm tepkiler. O mefhum hadiseyi her anımsadığımda, geriliyor bütün yüz hatlarım, gözüm seğiriyor. 1945 Türkiye’sinde yazmak cesaret işi. İstanbul fakültelerinden öğrencilerin galeyana geleceğini ve gazetelerini başlarına yıkacaklarını bilseler de o dergiyi basarlar mıydı? Gazetelerinde toplumsal kutuplaşmanın can bulacağını bilseler yine de yazarlar mıydı? Kim bilir, belki de yazmazlardı. Fakülteden bir öğrenci arayıp, Sabiha Hanım’a, fakülte talebelerinin Tan baskınına hazırlandıklarını söylemese, belki de linç edilecekti. O gün gazeteye gitmemesini salık veren o öğrenci nasıl da ürpermişti, severek okuduğu derginin yazarının zarara uğramasından. Bunlara rağmen yazmaktan geri durur muydu? Sabiha Hanım, bana kalırsa durmazdı.

Adnan Menderes, Celal Bayar, Mehmet Fuad Köprülü bile söz vermişlerdi o dergide yazmaya, sonradan vazgeçmişlerdi. İnsanları bunca etkisinde bırakacağını sezmişlerdi belki de.

Sabiha Hanım’ın, yazdığı Zincirli Hürriyet yazısı, Görüşler Dergisi’nin en dikkat çeken kısmı. Keşke bugün herkes Korhan Atay’ın Serteller kitabını okusa ve yazının gücüne vakıf olsa diye bir dilekte bulunuyorum içten içe. Yazının gücüne olan inancım artıyor. Sönmesin istiyorum. Bunları düşündükçe şevkim kırılmasın istiyorum, dönüp kendime yineliyorum; sen yazacak çapta adam mısın lan! Çapımı görüyorum, bilgisizliğimi, asla yazmayacağım yermesiyle kaçıyor bütün şevkim. Kaçmasa ne olur? Yazmaya çalışarak tutunamayan bir adamım nihayetinde…

*Lao Tzu; Çinli filozof. M.Ö. 4.yy’da yaşamış bilge düşünür.
** Görüşler Dergisi. “Zincirli Hürriyet” yazısı.

1 thoughts on “Yazarak Tutunamayan Adam”

Yorum bırakın