Eskimeyen Bir Tatlı İhtiyaç: Nostalji

                                                                                                                                                      “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.”

 Bazı kelimeler sadece anlam bakımından değil taşıdıkları duygusal yükleri ile de çağrışımlarla doludur. Nostalji kelimesi de duyulur duyulmaz her birimizde başka anlam kapıları aralar. Peki ama nostaljiyi bu kadar yoğun duyumsatan ve hemen herkese sevdiren tılsım nedir? Nereden kaynaklanır, neden nostaljiyi ve nostaljik şeyleri genelde sevme temayülümüz vardır?

Nostalji kelimesinin etimolojisine baktığımızda Yunanca “nostos” (geri dönmek, eve dönmek) ve “algos” (acı) kelimelerinin birleşmesinden oluştuğunu görürüz. Demek ki nostalji hem geçmişle, bellekle hem de acıyla ilintili bir kavramdır. O hâlde nostaljiyi severken aslında acıyı mı sevmiş oluruz?

Nostalji, “geçmiş bir çağa, geçmişteki yaşama duyulan aşırı sevgi ve özlem” olarak tanımlanır. Psikolojide “nostalji” adında bir de vaka çeşidi vardır. Yani nostalji kelimesi, tüm tatlı çağrışımları ile birlikte acıyı ve bir çeşit hastalığı da işaret eder.Aslında her marazda olduğu gibi nostaljinin onulması gereken bir durum sayılması da dozla doğrudan ilgilidir. Geçmişe özlem duymak, hepimiz için zaman zaman tecrübe edilen bir duygudur. Fakat bu duygu kişinin günlük yaşamını etkilemeye başladığında tehlike çanları çalıyor demektir. Bir hastalık olarak nostalji terimi ilk kez İsviçre’de, “İsviçre hastalığı” adı ile ortaya çıkar ve yurtlarını özlediği için depresyon gibi şikâyetleri olan askerlerde, Johannes Hofer tarafından teşhis edilir.

Nostalji hastalığı ile hemhâl olan kişilerde melankoli de at başı görülen bir duygudur. Nostaljinin etimolojik kökenindeki acının işaret ettiği nokta tam da burasıdır. Freud, yas ile melankoli farkına değinirken melankolinin nesnesizliğine işaret eder: “Yas, kaçınılmaz olarak, sevilen bir kişinin ya da onun yerine geçen bir şeyin, örneğin vatanın, özgürlüğün, bir idealin vb. gibi soyut bir şeyin kaybına yönelik bir tepkidir. Melankoli, psişik olarak, derin ve acılı bir yılgınlık, dış dünyaya yönelik ilgi kaybı, sevme yetisini yitirme, herhangi bir etkinlik karşısında tutukluk duyma, kendini azarlama ya da kendine hakaret etmeyle, nihai noktada ise cezaya dair hezeyanlı beklentiyle ifade bulan kendini küçümseme özellikleri gösterir.”1

Melankoli devamlı hüzünlü olma hâli iken nostaljide daima geçmişte yaşama isteği paraleldir. Nitekim kişi, iki şekilde de şu andan zevk alamaz, şimdinin içerisinde var olamadığını hisseder. Aslında şimdiyle yüzleşemeyenlerin güvenli limanıdır nostalji, bugünün acımasızlığına bir kalkandır. Ertesi günün kaygısına panzehirdir adeta. Melankolik bir ruh hâlindeki kişinin nostalji ile kurduğu bağ, nostaljiye kaçma, hatta nostaljiye sığınma şeklindedir. Klinik melankoli düzeyinde bir hastanın şu ifadeleri aslında melankolik kişilerin geçmişe ne derece dönmek istediklerini ortaya koyar: “Neredeyse akıntıya kapılmış gibi hissediyorum kendimi. Her şeyden boşalmış gibi hissediyorum. Canım yaşamak istemiyor çünkü yaşamak demek ölmek demek. Korunmayı, çocuk olmayı, çocukluğuma geri dönmeyi: ihtimam görmeyi, bakılmayı çok istiyorum.”2

İşin patolojik ve acılı kısmını şimdilik bir yana bırakırsak nostaljinin bize neden iyi hissettirdiğine nasıl yanıt bulabiliriz? Nostalji neden genelde romantik, hoş çağrışımlarla birlikte bir geçmişe dönüştür? Bir durumun deyim yerindeyse nostaljisini yaparken, aslında geçmişteki iyi şeyden bahsediyor veya geçmişteki kötü şeyin iyi yanını hatırlıyoruzdur. Kötü zamanlar en fazla anılır geçilir, ancak nostaljide aynı zamanda özlem tınısı da vardır. Peki neden?

Geçmişe genellikle özlem duyarız, geçmiş emin bir alan gibi gelir bize. Şu sözü bir büyük nasihati olarak çoğumuz hayatımızda bir kez olsun duymuşuzdur: “Şimdi üzülüyorsun ama ileride bunları hatırlayıp güleceksin!” Peki şimdinin hüznü, ne zaman ileride gülünecek bir nesneye dönüşür? Şimdi, artık geçmiş olunca… Yani zamanın hükmü, “şimdi”ye, onun duygu perdesini kaldıracak kadar etki edince. Komedi, “trajedi artı zaman” diye tanımlanmaz mı? “Duygu yitimine uğramış trajedi, komediye dönüşmez mi? Geçmiş yaşantılarımızda bizi derinden yaralayan olaylar, artık bize acı vermiyorlarsa veya bizde duygusal bir ağırlık yaratmıyorlarsa bizi güldürmez mi?”3 Kaygı ise geleceğin belirsizliğinden doğmaz mı? İnsan bilmediğinden korkar, derler. Geçmişte yaşadığımız acı bir deneyimi yeniden düşünürken mi, gelecekte yaşanması muhtemel bir kötü olayı düşlerken mi daha çok endişeleniriz? İhtimal, ikincisidir. Zira geçmiş, artık donuk bir kütle gibi orada bir yerdedir; bize eskisi kadar zarar veremez. Gelecek ise henüz bir bilinmezlik kuyusudur, içine düştüğümüzde başımıza neler geleceği konusunda belki Tanrı’dan bile daha parlak hayal gücüne sahibizdir. Bu bakımdan geçmişteki en kötü durum bile gelecekte olacağından korktuğumuz iyi, ama ürkütücü bir olaydan daha şefkatlidir bizim için. En azından onda kaygı yükü yoktur. Bu yüzden şimdinin ve geleceğin kaypak zemininden kaçmanın en rahatlatıcı yolu geçmişe sığınmaktır çoğu kez:

“Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.”4

Acısıyla tatlısıyla bizimdir artık geçmiş, zihnimizin içinde, ehlileştirilmiş bir hayvan gibidir. Bireylerde olduğu gibi toplumsal düzlemde de geçerlidir bu. Kolektif hafızamız da nostaljiktir, geçmiş sevicidir. Kitleler hâlinde, hep bir önceki on yılı şimdiden daha iyi görme yanılgımız da bundandır. Yanılgı diyorum, çünkü henüz içinde bulunduğumuz zaman diliminin, geçmişten daha kötü olduğunu çok da nesnel ölçütlere göre söylemeyiz. Nostaljinin -zaman zaman aldatıcı- büyüsüdür bize bu hissi yaşatan. Bir bakıma geçmiş güzellemesidir nostalji. Bugün, arabada CD dinlediğimiz dönemler bize nostaljik geliyor, CD’li dönemlerde kasetler nostaljik ve özlenen birer nesne idiler. Çok yakın bir gelecekte Bluetooth teknolojisi bizde nostaljik ürpermeler uyandıracak; ancak şimdi uyandıramaz. Çünkü şimdimizin içinde olan, henüz tükettiğimiz bir şeye özlem duyamayız. Özlememiz için önce o şeyi yitirmemiz gerekir. Bu biraz “kör ölür, badem gözlü olur” gibi kulağa gelse bile gülümsetir de… “Nerede o eski bayramlar!” serzenişi benim çocukluğumda da vardı, anne babalarımızın çocukluğunda olduğu gibi. Muhtemelen çocuklarımız da onların çocukları bu serzenişten payını alacak. Hikmet eski bayramlarda mıdır, bayramların eskiliğinde mi? Bana öyle geliyor ki eskimek, biraz da zamanın torpiline mazhar olmaktır.

Melankolide ve hastalığa varan nostaljide, acı veren yan olduğunu söylemiştim. Aslında o acı, geçmişe sığınmanın değil, sığınılmayan zamanlarda yüzleşilen şimdinin acısıdır. Patolojik olan, geçmişe dönmenin sıklığı ve derecesidir. Esasında içimizde bize nostaljik bakışlar attıran bir çift göz hep bulunur. Anne karnına, hatta kayıp Cennet mitosuna kadar dönme isteği belki… Gençliğe, sadece düne, belki yüzyıllar öncesine…

 

 Şimdi, tekinsizdir yaşayan her varlık gibi.

Yaşasın, yaşa(ya)madıkça güzelleşen mazi!

 

Kaynaklar

1 Sigmund Freud, Yas ve Melankoli

2 Eugonio Borgna, Melankoli

3 Dağhan Dönmez, Nietzsche ile Akşam Yemeği

4 Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna

Yorum bırakın