Kaldırım taşlarını ıslatan bu yağmuru takip ettim. İşlek bir caddeye, tenha bir sokağa, belki kalabalık bir meydana çıkar diye. Yanıma pek bir şey almamıştım yağmurdan başka. Ha bir de iliklerime işleyen soğuk vardı, beni o sokaktan o sokağa savuran. Hafifçe esen bir meltem beklemiyordum zaten ya da denize çıkan bir sokak. Bu şehirde liman yoktu, gemiler demir almazdı. Kıtaları aşan uçak vardı işinize yararsa. Her sokağın ayrı bir hüznü vardı kendi çapında.
En saf duygularımı, çocuk aklımı sakladım köşe başlarına. Bayram şekerlerimi, ilk bisikletimi, pembe günlüğümü, kırmızı elbisemi 1315. Sokak’a astım. Ömrümün çoğu burada geçtiği için midir bilmem, kasvetli havasının ardında hep anne şefkati gördüm. Kimi zaman kendime benzettim bu şehri, dost bildim Kocatepe’nin gölgesini. Şehir kadar yalnızdım ben de, şehir kadar suskun. Boğazıma düğümlenmiş şiirleri ona addettim. Yağmura koşulsuz güvenim şehre aidiyetimden geldi. Beni hiç bir zaman yabancı bir sokağa götürmedi. Her sokağında tanıdık yaşanmışlıklarla karşıladı zihnimi. Bu şehrin sokaklarını bir bir ezberledim.
Artık vakti gelmişti ayrılığın. Çocukluğa veda, ilk gençliğe veda, Ankara’ya veda… Hep zamansız olur derlerdi. Bu yüzden gitmenin, vakti yok hiçbir zaman vedanın. Güller açmadan gidiyorum şimdi, güneş batmadan, serçe yuva yapmadan. Geleceğimden eminim ama yine de gidiyorum. Yosun tutmuş duvarlarından kaçacağım o şehrin, martı çığlıklarından… Yine sana geleceğim Ankara. Anlamam ben o şehrin dilinden, biliyorum.
Geldiğimde ise bir evimiz olacak kaygılardan uzak. Kırmızı güller ekeceğim saksılara ve mor menekşeler. Hüzün kokan defterleri bodrum katına kilitleyeceğim. İlk defa güneşe çıkaracağım yeşilleri. Kuşları dinleyeceğim, kuşları… Bekle beni Ankara, yokuşunda yorulmaya geleceğim elbet. Kalende demlenmeye, sızlayınca gönül kafesim Hacı Bayram’ında dinlenmeye geleceğim.
çok guzelll çok içten olmuş 🤍✨