Adam yanımdan geçerken elini uzattı; ben ne olduğunu bile anlayamadan cebime bir tomar bozukluk boca etti. “Beyefendi, beyefendi bakar mısınız, sanırım bir yanlışlık oldu!” diye arkasından seslendim. Ancak beni duyduğu halde, duran tramvaydan hızla indi. Tramvayın henüz açık olan kapısından bir an için arkasına dönüp bana baktı. Yüzümü unutmak istemiyor gibiydi. Fötr şapkasının altında yeşil gözleri irileşmiş, bana “Seninle tekrar görüşeceğiz.” der gibiydi. Bu tuhaf adamın pardesüsü de fötr şapkası da yaz sıcağına pek uygun bir giysi gibi görünmedi gözüme. Ama bakışları, gözlerime son derece sert ve korkutucu bir şekilde çarpmıştı. İçimde bir ürperti hissettim. Adamın tipinde, son zamanlarda izlediğim cinayet filmlerinden fırlamış bir katil havası vardı. Sanırım benim yaşlarımdaydı, belki de biraz daha yaşlı. Kapılar kapandıktan sonra cama burnumu ve ellerimi dayayıp caddenin karşısına koşarak geçişini izledim. Yanımda ayakta duran sarı saçlı ve ucuz parfüm kokan kadının “Sizi dilenci sandı herhalde.” demesiyle kafamdaki kurgudan çıkıp birden tramvaydaki gerçekliğime geri dönüverdim. “Ne yani sizce ben bir dilenciye mi benziyorum!” diye çıkıştım kadına. Hemen kılık kıyafetimi gözden geçirdim ve sarı saçlı kadının “Hanımefendi siz beni yanlış anladınız.” demesine aldırmadan diğer durakta inerken buldum kendimi. “ Ne gün ama!” diye geçirdim içimden.
İndiğimde yolun karşındaki gölgeliğe geçip elimi cebime attım. Bozuklukları adama iade etmeyi düşünüyordum. Hem de suratına fırlatarak. Böylece, tıpkı filmlerdeki gibi bu maceranın bir parçası olmak için adamın peşine düşmeye karar verdim. Cebimden çıkanları görünce afalladım. Ne olduklarını bile bilmiyordum. Osmanlıca yazılarıyla gümüş paraya benziyorlardı. Tam on taneydiler. Telefonumdan fotoğrafını çekip arama motoruna sorduğumda, Osmanlı II. Mustafa döneminden gümüş kuruş olduğunu ve tanesinin 325 Amerikan doları ettiğini okuyunca gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi oldu. “Neye bulaştın sen Hayriye!” dedim kendime. O anda adamı arayıp bulma maceramdan ve bozuklukları yüzüne fırlatma fikrimden bir u dönüş yaparak en yakın karakola gitmeye karar verdim.
Korkmaya başlamıştım. Yoksa ben de o cinayet filmlerindeki gibi kim vurduya mı gidecektim? “Fazla cinayet filmi izliyorsun kızım sen!” diye kendi kendime söylenirken birden birinin elini omzumda hissettim. Kalbim göğsümü yarıp geçecekmiş gibi hızla çarpmaya başladı. Gözlerimi kapattım “İşte buraya kadarmış Hayriye!” dedim içimden. Daha otuz dört yaşındaydım. Evlenmemiştim ve bir çocuğum olsun istiyordum. Annem çok üzülecek, babam kesin kalp krizi geçirir, bir sevgilim bile yok benim derken, “Affedersiniz hanımefendi.” demez mi bir erkek sesi! “Kesin oydu. Evet, evet biliyorum oydu ve sonum geldi.” dedim içimden. Ama öyle hemen teslim olmayacaktım, arkama bile bakmadan koşmaya başladım. Son zamanlarda aldığım kilolarla kendime lanet okuyarak koşmaya çalışıyordum. Bir ara arkama bakacak oldum. Daha önce görmediğim başka bir adamın elinde gri renkli bir çanta vardı. Eliyle yukarı kaldırmış ve bana bakakalmış bir haldeydi. Nefes nefese kalmıştım. Durdum hemen, soluklanırken dikkatli bakınca “Aman tanrım bu benim çantam!” diyerek adama doğru geri yürümeye başladım. Çantamın adamın eline nasıl geçtiğini hiç anlamadım. Bu adam da gizli polis miydi ne? Sıradan bir vatandaş gibi davranıp beni içeri mi tıkacaktı? Yoksa cebimdeki gümüş Osmanlı kuruşlarından haberdar mıydı? Çalıntı mıydı bunlar yoksa? Ben artık bir tarihi eser kaçakçısı mı olmuştum?
“Aptal kadın bir çantanı düşürmen eksikti, al işte buldun belanı!” diye tam kendimi ağız dolusu azarlamaya hazırlanırken tramvaydaki fötr şapkalı esrarengiz adam birden karşıma dikilmesin mi! Filmlerdeki kötü adam ses tonuyla “Cebindekileri bana hemen geri ver!” dedi. Oracıkta bayılmışım. Gerisini hatırlamıyorum. Gözlerimi hastanede açtığımda yatağın kenarında elinde çantamı tutan adam duruyordu. Meğer gerçekten polismiş. Tramvayda “Sizi dilenci zannetti herhalde.” diyen sarışın da öyle. Elinde iki kahveyle odaya girdi. Kahvenin birini diğerine uzatıp selam verince anladım neyin parçası olduğumu. Yanımda oturan polise “Hey adamım!”, “Senin çaylak iyi iş çıkardı.” diyerek sarışına göz kırptım. Çok yorgun hissediyordum. Eve döndüğümde hemen uyuyacak ve bu berbat günü bir daha hatırlamayacaktım. Ama yolda tekrar düşündüm ve bende bu şans varken elbette hemen vazgeçtim. Eve döndüğümde en güzelinden bir aşk filmi izleyecektim.
Güzeldi,heyecan yarattı “ne olacak”diye meraklandım……devam etse Hayriye daha neler yaşayabilir diye düşundüm😘
Tebrik ederim sevgili Fatma Nur Kayral🤩🙏✌💖
Canim Fatmanur, bir sokukta okudum.. cok akici.. devamini dort gozle bekliyorum..