Sis

 Ateş izmarite dayanmadan yarım kalan sigarasını logar kapağının deliklerinden birine savurdu. Üşüyen ellerini koyu mavi kot pantolonunun ceplerine soktu. Parmak uçları uyuşuyordu ya da karıncalanıyor. Ne fark ederdi?

 Heyecanlanmak ona hep tatsız gelirdi. Herkes kalbinin sesini dinleyedursun , o parmak uçlarını dinlerdi.
 Aşk kapıdaydı.
 Gecenin sisi çöp kamyonunun ışıklarıyla dağıldı.
 Vaktinden yirmi dakika önce geldiği yerden kımıldamadı. Hafif beyazlamış nemli saçlarını hep taradığı sağ yana yeniden iteledi. Gözlerini kısıp karşı apartmanın kirli camı ve paslı motiflerle bezenmiş ferforje demirleri arasından kendini görmeye çalıştı.
 Orada duran 42 yaşında yüzündeki gülümsemeyi çoktan başka duygularla takas etmiş, dürüst ama dürüstlükten yorulmuş bir adamdı.
 Hepsinden önce deri ceketini düzelttiği elleri hiç bir iş tutamamaktan olsa gerek her hücresi capcanlı kız elleri gibiydi.

 Çöp kamyonu hala sokaktaydı.

 Kadınlar ellerini severlerdi. Kadınlar onu genelde çok severlerdi.
 Karıncalanan parmaklarını yuvalarına geri gönderdi. Ceplerinde saklanmaları bir nebze olsun daha iyi hissettiriyordu.

 Çöp kamyonunun çoktan ışıkları sokaktan çekilmişti.

 Sokağın cılız lambasına yan apartmandaki sensörlü aydınlık eşlik etti. Beraberinde ağır demir kapı yavaşça açıldı. Apartmandan çıkıp kendisine doğru yürüyen genç kadının adımlarını izledi. Hızlı, cüretkar ve savruktular, bakışlarını kadının yüzüne tırmandırırken içine çok tanıdık duygular hücum etti.

 Elleri saklandıkları yerden çıkıp kadınla tokalaştı. Gülümsedi. Parmaklarının uyuşukluğu gitmişti. Tatları kaçmıştı. Sakindiler…

 

Yorum bırakın