Deli Osman

 Bu yılın da bitmesine az kaldı. Nihayet üç ay sonra, bu gıcırtılı tahtalardan kurtuluyoruz. Bu yağmurlarda, geçici onarımla çatıdan damlayan suları engellemeye çalışmamız artık nafile.  Ahşap merdivenlerin trabzanları da yaşım kemâle erdi, zor duruyorum ayakta gıcırdamalarıyla sallanmaya başladı. Alt katta ortaya yakın yerdeki odun sobası, soğuk havalarda çıtır çıtır  yanarak ortamı ısıtmakta. Dipte köşedeki nostaljik plaklar ve plakçalar, biz eskilerin eskitemedikleriyiz dercesine çalınmayı bekliyorlar. Ahşap duvarlarında Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ediz Hun, Ajda Pekkan gibi ünlülerin siyah beyaz çerçeveli gençlik fotoğrafları asılı. İçeri girince zaman yolculuğuna çıkmış ve elli yıl öncesine gitmiş gibi hissettiğini söyleyen emekli müdavimlerimiz, masalarında yerlerini almışlar keyifli sohbetlerini yapıyorlar. Hafta içi akşam saatlerinde, okul çıkışları vakit buldukça burada babama yardım ediyorum. Burası ilk yirmi beş yıl ev olarak kullanılmış, ilk sahipleri burayı bizden önceki işletene apar topar satarak taşınmışlar. Yine kafeterya tarzı bir işletme olarak yirmi yıl kadar kullanan işletmeci, yaşlılığı sebebiyle işi bırakıp burayı babama on yıl önce devretmişti. İlk aldığımızda acil tamiratı gereken yerleri yenilenmişti, fakat artık köklü bir yenilemeye ihtiyaç duyuluyordu. Üç ay sonra yeni yıla girerken, nostaljik içeriğini bozmadan yerleri, merdivenleri ve çatıyı değiştirip sağlam bir yenilik yapılacaktı. Bu yenilemeyi hızlı yapmak gerekiyordu.

 Müdavimlerimiz arasında her yaştan birileri vardı. Üst katta daha çok gençler için düzenlenmiş oyun masaları, okuyabilecekleri bir kitaplık dolusu romanlar, ders çalışabilecekleri bölmeli bir köşe mevcuttu. Alt katta ise daha çok orta yaş ve üzeri olanlar, günlük gazetelerini okuyup çay veya kahvelerini yudumlayarak tavla atıyorlardı.

 Heh! geldi işte Deli Osman, tam ben de nerede kaldı diyordum. Bu yağmurda bari gelmeseydi. Hafta sonlarında babam biraz dinlensin diye sabahki açılışlar bende, tabii Deli Osman’la beraber. Hafta sonu dinlenme sonrası, öğleden sonra üçte babamın mesaisi başlıyor. Her sabah onda Deli Osman belirir kapının önünde, beraber açtığımız kafeteryanın aralanan kapısından hemen plakların olduğu köşedeki masaya geçer. Deli Osman yüzünde hep bir gülümsemeyle, günaydın demeyi de ihmal etmiyor. Hafta içinde de babamla açılışı yapıyorlar. Biz de ondan hiç para almıyoruz. Gelince sabah çayını tavşan kanı veriyoruz, masasında çocuklar gibi sevinerek oturuyor. Babam buranın bereketi o diyor. Babam burayı devraldığında da, daha önceki müdavimi olan deli Osman babamın sabahki ilk müşterisi olmuş. Ellilerinde olan deli Osman’ın neden delirdiğini de pek bilmiyoruz. Üzerinde her zaman askeriyeyi anımsatan alacalı yeşilli pantolonu ve gömleği, kimi yerleri sökük, yamalı, solmuş…  Kimisi orduda dayanamadı delirdi diyor. Yaşlı annesiyle beraber yaşıyorlarmış. Kimseye zararı olmadan kendi halinde, arada kendi kendine bir şeyler konuşup gülmeleriyle cebinden çıkardığı antep fıstıklı pişmaniyesiyle yudumluyor çayını. Çayının yanında her zaman bir antep fıstıklı pişmaniyesi de bulunur, sabah sabah çok seviyor sanırım. Bu tadilatta geçici kapanışımıza en çok üzülen bizim deli Osman olacaktır. Yeni yıla yenilenmiş olarak, bir kutlama gecesiyle açılışımızı yapmayı planladık. Yenilik sonrası ailece yeni yıla hazırlığımızı yapıp, süslemelerimizle duyurumuzu da yapacağız. “2013 yeni yıl şenliğimize davetlisiniz, yılbaşındaki açılışımıza hepinizi bekliyoruz.” yazılı yeni yıl davetiyelerimiz hazırlanacak.

 Nihayet tadilat günü geldi, yılbaşına kadar biteceği söylendi. Yağmurlar ara verdiği bu sırada çatıdan başlayıp hava durumuna göre ilerleyeceklermiş. Çatı tamamen sökülüp yenilenecek. İnşaat  ustaları malzemeleriyle her yere dağılmıştı. Bizim deli Osman arada sokaktan geçip “ Bitti mi? geleyim mi?” deyip bizi güldürüyordu. Babam da “Bitince sana haber veririm, ilk yine seninle sabah açılışını yaparız söz!” diye cevap veriyordu.

 Çatıyı tamir için ustalar çatı kirişlerini sökerken pek kullanılmayan, tozlu, eğilerek yürünebilecek kadar dar çatı katında, karanlık köşe bir oyuntudaki ufak, eski, tahta bir kutuyu bulduklarını  yukardan babama doğru haykırıyorlardı. “Buradan çıktı, atılacak mı bu kutu?” diye sorarak. Babam burayı ilk devraldığında daracık çatı katındaki ıvır zıvırları temizleyip atmıştı, fakat bu ufak kutuyu görememişti. Anlaşılan, köşedeki oyuntu özel açılmış içine bu kutu saklanmıştı. Tadilatta söküm işlemini yapan usta da söktüğü kirişler sonrasında, oyuntunun gevşeyerek köşeden düşmesiyle kutuyu fark edebilmişti. Babam aşağı inen ustadan tozlu, eski, bazı yerleri dökülmüş, üzerine N.İ. oymalı işlemesi olan tahta kutuyu alarak tozlarından arındırmaya çalıştı. Hepimizin meraklı bakışları arasında kutuyu açmıştı. İçi belki otuz, kırk tane kadar sararmış mektup zarfları ve kâğıtlarla doluydu. Bunca yıl bu kutu gizlenmiş, yerinden şimdi çıkmıştı. Hepimiz şaşkınlıkla mektupların neden orada saklanmış olduğunu, kime ait olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Mektupların üzerindeki tarihler otuz yıl öncesine aitti. Kâğıtlar sararmış, parçalanmaya yüz tutmuş, ama yine de bütünlüğünü korumuştu. Babam en üstte duran son mektup olduğunu anladığımız kâğıdı açarak okumaya çalışıyordu. Bazı yerleri zor okunabilen, yazılar çok okunaklı olmasa da mektubu yavaşça okuyan babamın ağzından şu kelimeler dökülüyordu.

“Sevgilim Nazlı’m, askerliğim nihayet yirmi Aralık’ta bitiyor, 21 Aralıkta ordayım. Seni çok özledim. Gelir gelmez annemle seni babandan istemeye geleceğiz. 21 Aralık sabah onda sizin evin önünde olacağım. Geldiğimde ilk seni göreceğim. Bundan önceki son üç mektubuma da neden cevap yazmadığını çok merak ediyorum. Umarım hasta falan değilsin, her şey yolundadır. Annemden de seninle ilgili haber alamadım, önemli bir şey yok deyip beni geçiştirmiş mektubunda. Seni çok seviyorum, biran önce kavuşacağımız son bir ayı sayıyorum. Gelirken en sevdiğin antep fıstıklı pişmaniyeden de alacağım, evin önünde beş dakika da olsa önce seni görüp eve geçeceğim. Lütfen sabah onda beni bekle sevgilim. Seni çok seviyorum Nazlı’m…                  

                                                                                                                                                     20.11.1983               

                                                                                                                                       Uzm. Çvş. Osman TÜZÜN

                                                                                                                                   Kara Kuvvetleri Komutanlığı

                                                                                                                                           Yücetepe/ ANKARA”

Yorum bırakın