Komedi kategorisinde bir tiyatro oyununa bilet alıyorsunuz. Amacınız gülmek, hayatınızın olumsuzluklarından, sıkıntılarından, rutin günlük akışınızdan birkaç saat için uzaklaşmak. Fakat gittiğiniz oyun, komediden oldukça uzak hatta vasat bir kurgudan ibaret. İki seçeneğiniz olduğunu düşünürsünüz. İlk seçeneğiniz oyunu sonuna kadar izlemektir. Bir diğeri ise eğer şanslıysanız ve oyun iki perdeden oluşuyorsa ilk yarının sonunda salonu terk etmektir.
Peki, izlediğiniz tiyatroyu yarıda kesip oyunun komediden uzak, zaman kaybı olduğunu söylemeyi hiç aklınıza getirdiniz mi? Genelde bunu istesek bile hem oyunculara hem de diğer seyircilere saygımızdan yapmayız ya da yapamayız. Ama Yannick, namıdiğer filmimizin baş kahramanı olan otopark görevlisi, genel toplum saygı kurallarını elinin tersiyle bir kenara iter ve tiyatro oyununa müdahale eder. Diğer seyirciler şaşkındır. Oyuncular ise ilk anlarda olayı tam olarak idrak edemezler. Yannick ise bu noktadan sonra durmaz. Hayatının kısa bir özetini geçer, oyunun vasatlığından yakınır. Oyuncuların önceki sakin anları da böylece hızla öfkeye dönüşür. Yannick’in tiyatroyu durdurmasının nedenleri ise görece mantıklıdır: Eğlenmek, kafa dağıtmak amaçlı uzunca bir yoldan, kıt kanaat yeten parasını harcayarak gelmiştir. Lakin eğlenmediği gibi iyi de hissetmemiştir, çünkü tiyatronun sıkıcılığı onu kendi dertlerine gömmüştür. Hem oyuncularla hem de ara ara seyircilerin de katıldığı konuşma sonrası Yannick salonu terk eder.
Filmin ikinci kırılma noktası, ilki Yannick’in müdahalesidir, burada başlar. Oyuncular, tıpkı Yannick gibi absürt bir tepki verir ve ustalıkla oyuna dönmek yerine Yannick’le dalga geçmeye, küçümsemeye başlarlar. Dışarıya ulaşan seslerden Yannick, alay konusu olduğunu duyar ve içeri bu sefer silah döner. Absürt komedi tarzındaki filmin ortamına uyumlu sanki oyunun bir parçasıymış gibi. Bu noktada filmin afişine değinmek istiyorum. Genelde afişleri incelemeye ağırlık vermesem de Yannick filmini ve fragmanını izlemeden ilk dikkatimi afiş çekti. Afişte filmin içeriğine, temasına, hatta gidişata yönelik bir sürü ipucu, mizahi yollarla seyirciye ulaşıyor.
Filme geri dönecek olursak, artık kontrol, silahı tutan Yannick’tedir. Ama bizler en başından o silahı ateşlemeyeceğini sezeriz. Amacı sadece ve yeniden, orada olan tüm seyirciler gibi gülmek, eğlenmek, hoşça vakit geçirmektir. İzleyicilerden aldığı bir bilgisayarla başka bir oyun yazar Yannick. Oyuncular yeni oyunun repliklerini çalışırlarken Yannick seyircilerle sohbete başlar. Kimi zaman onlarla şakalaşır, bazen de absürt ama yerinde sorular ve tespitlerle onları huzursuz eder. Replik çalışan oyunculardan biri bu durumdan rahatsızlığını dile getirir ve Yannick’in bir anlık dalgınlığını fırsata çevirerek, silahını alır. Ama oyuncu bu gücü Yannick’i teslim etmek veya ortamdan kurtulmak için kullanmaz. O da Yannick gibi neredeyse varoluşçu bir üslup kullanır. Kendi hayatını sorguladığı anları, sıkıntılarını kısaca eteğindeki tüm taşları dökerken ünlü bir oyuncu olmak isterken sıkışmış kalmış hayatından dem vurur, oynadığı oyunların kötülüğünden bahseder. Yannick oyuncunun bu performansını sever.
En sonunda Yannick’in yazdığı oyun oynanır. Seyircilerin gülümsemeleri kısa zamanda kahkahaya dönüşür. Yannick yüzündeki tebessüme eşlik eden anlamlı bakışlarıyla oyunu ve seyircileri gururla izler. Ta ki dışarı gizlice çıkmaya başaran bir seyircinin polise haber vermesine kadar. Film ,özel kuvvetlerin salona ilerleyişiyle tıpkı perdesi kapanmış bir tiyatro gibi aniden biter.
Dupieux’in film tarzı ve üslubu genelde cesaret içeren ve alışılagelmişin dışında eserlerdir. Yannick filminde olduğu gibi seyirciyi düşünmeye, anlam aramaya teşvik eder. Örneğin Yannick filmini izlerken, tiyatro oyununun kesildiği an ve sonrasında Jean-Paul Sartre’nin varoluşçuluğunu düşünebilirsiniz. Çünkü Yannick’in davranışı, varoluşçuluğun özgürlüğüdür. Anlamsız hayatında kısa bir an da olsa anlam arayışını sorgular Yannick. Ve bunu toplumun kabul etmeyeceği bir düzeyde bir tiyatro oyununa müdahale ederek yapar.
Belki de Albert Camus’nün absüzdizmi düşer aklınıza. Yannick’in absürt bir kahraman olduğunu düşünürsünüz kendi yolculuğunda. Tıpkı Sisifos gibi başkaldırır ve hayatın anlamını arar tiyatro oyunu üstünden ama ne yazık ki anlamı bulamadan her seferinde tekrar aramak zorunda kalacaktır. Ya da belki bilinçdışının isyanı, dışa vurumudur film sizin için. Haz ilkesinin (id) gerçeklik ilkesine (egoya) karşı açtığı savaşın bir çıkarımıdır Yannick’in davranışı. Tüm bunları düşündüren Dupieux’in absürt ve sürrealist yaklaşımıdır. Tabii bu durum bazen seyirciyi zorlar. Yine de taze bir soluktur sinema tarihinde Dupieux’ün filmleri.
Toplumsal açıdan da değerlendirmek gerekir filmi. Kitlesel olmasa da bireysel bir başkaldırı vardır filmde. Sonrasında tiyatro oyuncusu da kısmen katılır bu başkaldırıya. Seyirci bu noktada toplumun kabul görmüş kurallarını, yaşam kalitelerini hatta yer yer hayatlarındaki otoriteyi sorgular. Yannick, kendi anlattıklarından yaptığımız çıkarımlarla proletarya sınıfının bir üyesidir. Yemek, barınmak haricinde sosyal olarak kaliteli yaşayabilen bir birey değildir. Yine de parasının bir bölümünü hiçe sayarak sadece eğlenmek ister, belki de senede bir kere. Ama o da hüsranla sonuçlanır.
Locarno film festivalinde en iyi Avrupa film ödülünü alan Yannick, klasik ama bir o kadar da doğru bir söylemle, seyirciyi güldürürken düşündüren bir yapıt.
İyi seyirler.