SFENKS’İN ALGORİTMASI

Tekinsiz gövdem dolambaç, leş çiçeği, tutkularım ölüyor! Koşuyorum deli bir yangına, bir dilenci zihnimi emiyor. Çalıyor sesimi (Kutsanmış yazgım suskun!)

Aynalarda o ve ben, bizden arta kalan… Boğuyorum Tanrımı! Boğazında sımsıkı yağlı urgan, iğrenç bir koridorun ucunda çürük sandalye, tifüs, bakteri… Şakağımda dev büyüteç ve matruşka… Dilim/iz/de ağıt ağır…

Dünyayı tutan yaşlı adam… Şapkasında siyah sülük, beyaz tavşan gökyüzü; kulağı kesik. Kara kutu, tüm yolcular eksik ve kayıp. Metal bir oda kayıp ilanlarında… Puslu kıtalar zamanı.

Geçtim sargılı geçitten, dönme dolap ve atlıkarınca… Bir çocukluk tanımadığım, ayaklarında çizgi, belinde kırmızı korse, dikiş izleri göğsünde… Patlıyor zenci bir kölenin ağzında, masumiyet çağı! Ambargo, monarşi, savaş, kıtlık!(Asla bolluk gelmeyecek!)

Kadınlar/ımız … Saçlarında gölgeler ve dudaklarında tüberküloz… Cıvadan kar sırtında, iniyor ellerinden anarşi

İnsanlar tanığı elmanın, Havva’nın buluğ çağı, Narkissos Bosch’un duvarında, cehenneme iniyor Caravaggio, o korkunç işkence, anima… Ağladı İsa yaralı ruhlar için ve nergis taktı başına, ışık, alyuvar, metamorfoz

Kırdım şarabını Cem’in, baldıran  bir kadeh içti  Shakespeare, aklını kaçırdı Lear

Siyah bir gecenin ejderhası Sfenks, ölüm sundu insana

                                                               Kanıyor tarih azaptan bir günahla!

Yorum bırakın