-Lütfen bu yazıyı aç karnına okumayınız, yemeklerden sonra bünyenize alınız.-
Bazen bir yere geri döndüğünüzde, orayı aklınızdaki hâli ile bulamazsınız, hatta bu geri dönüş belki de oradan ayrılma isteği getirir… Uzun süredir gidememe pişmanlığı bu kez, bu hâlini görmeseydim pişmanlığına evrilebilir. İnsanoğlu statükoyu sever biraz. Değişimi çok severim, diyenimiz bile arada rutini arayabilir. Huzuru rutinde bulmak mağarada yaşayan ilk insanlardan gelen bir his olabilir mi?
E hani burada yemekten içmekten konuşacaktık, dediğinizi duyar gibiyim. Zaten biz bu hissin mideden geçen kısmıyla ilgileneceğiz merak etmeyin.
Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Ancak bir dönem, Beşiktaş’ta Serencebey’de oturmuştum. Yaşadığı çevrede ne yenip ne içilir iyi bilen bir bal porsuğu gibi taşınmadan önce, bildiğim lezzet mekânlarına yenilerini de eklemiş, bazılarının ise müdavimi olmuştum.
Yakın zamanda kapanan birkaç leziz yeri anacağız bu yazıda.
Hazırsanız başlayalım…
Güne sağlam bir kahvaltı ile başlamak isteyenlerin Beşiktaş’taki uğrak mekanlarından biri Kaymakçı Pando’ydu bir zamanlar. 1900’lerden beri süt ürünleri satan Hayat Süthanesi’ni 1950’lerde alan Pandelli Şestakof’un dükkânı da Makedonya’dan İstanbul’a gelen dedelerinin yaptığı gibi, Manda sütü kaymağı ile ünlüydü. 10 yıl önce ise bir daha açılmamak üzere kapattı kapılarını bu tarihî dükkân. Pando Amca da rahmetli oldu.
Benzeri bir dükkan ise hâlâ açık. Kumkapı’da Boris’in Yeri’ne giderseniz eğer, hemen hemen aynı güzel lezzetlere erişebilirsiniz.
Beşiktaş’ın medarıiftiharı olan Karadeniz Döner’i sanırım bilmeyeniniz yoktur. Asım Usta hala dükkanın başında göz kararı gramaj ayarı ve aynı dükkanda pişen gobit de denilen tombik pideleri ile servise devam ediyor. Öğlen arasında giderseniz en az bir saat kuyruk beklemeyi göze almalısınız. Benim size tavsiyem; geç kahvaltı niyetine, et pişer pişmez saat 11’de orada olun…
Çok yakın zamanda kapanan Beşiktaş’taki bir diğer lezzet durağı ise Kafadaroğlu Baklava. Su böreği de oldukça meşhur olan bu mekânı ilk kez sütlü nuriye tatlısı ile tanımıştım. Hakkında, şeker hastalarına hafif gelmesi veya fıstığın pahalı olması nedeniyle icat edilmesi gibi türlü tevatür olan bu tatlı, en sevdiğim baklava türlerinden biridir. Şimdilerde vitrinlerde onun yerini soğuk baklava alıyor sanırım. Eğer tazesine denk gelirseniz o da hiç fena değil ama beklemiş, kakao ve suyunu içine çekmişse ben almayayım…
Bu yazıyı yazarken kapanışı gündeme gelen diğer bir mekân ise Kazan. Beşiktaş taraftarının maç günü uğrak yeri olan mekana belki de “karşının taksisi” olduğumdan hiç gitmemiş olsam da kahve zinciri olmak üzere kapanacak dedikoduları ile üzülmemek elde değil.
Yarın gidip de bulamayacağımız bu mekânlar sadece birkaç örnek. Tıpkı kentsel dönüşüme kurban giden mahalleler ve oralardaki komşuluklar gibi. Klasiği ve değerli olanı koruyup sürdürülebilir kılmak yerine, eskiyi âdeta yıkarak modernleşme adına bir topyekûn silme merakıdır almış gidiyor. Ne de olsa hiç bitmeyen bir tarihin mirasçısıyız, 70-80 yıllık yaşamlarımızda ne yapsak yanımıza kâr, bize ne gelecekten varken satıp yiyelim, yıkıp dökelim!
Bu yazı yayımlandığında benim köyümde, Kadıköy’de de bir şeyler eskisi gibi olmayacak. Umarım eskisi gibi olmayış, bu kez iyi anlamda gerçekleşir. “Sönmeyen Fener” Fenerbahçe’m için hangisi iyiyse o seçilir…