Armağan

 Çiçekler yolluyorum sana. Dünyanın en güzel çiçeklerini! Her şeye rağmen, sana rağmen. Evrenin renkli çiçeklerini, en mavi çiçeklerini. Gülümseyen çiçekler yolluyorum. Biraz gül, gülümse! Azıcık su ver dibine! Fazla durmazlar zaten. Dayanamaz solar elinde! Endemik bir tür olur vakti geldiğinde! Dokunma ve konuşma! Sadece gülümse. Bir çiçek ne kadar gülümseyebilirse! 

 Mehtaplı bir gece veriyorum sana! İçinde yakamozların bulunduğu bir derya! Teni üşüten, içi serinleten rüzgâr! Yıldızlarla dans edeceğin vakitsiz bir vakit gönderiyorum. Sakın uyuma! Dinle tan yelini! Olsun sen yine yanlış anla. Ama asma gözlerini. Vurma sakın hazana! Yolcula seheri! Kırılmaz ama umar belki! Olur olmaz konuşma! Sadece dinle mehtaplı geceyi. 

 Hırçın bir kartal konuyor bildiğin sokaklara! Hiç farkında değilsin! Bu kadar kaptırma. Aç perdelerini. Bak pençelerine neleri alıp götürüyor? Görmüyorsun! Çünkü sen nereden bakacağını hiç bilmiyorsun. Bilmeyeceksin. Bir gün kanadı kırıldığında konacak avucuna! İşte o zaman öğreneceksin! 

 Deniz kokan bir sokak var arkanda. Uzun bir kordon. Türkü söyleyen kayıklar… Tartışan dalgalar. Yosunlu itiraflar…  Mentollü aşklar! Dans eden ışıltılılar. Sırtını döndüğün masmavi mavilik var! Seslenip sesimi duyuramadığım, duymazdan geldiğin bildiklerin var! Kulaklarını olabildiğince kapadığın, körebede sınır tanımadığın enginliklerin var! Senin sığ suların var. Yürüyüp yürüyüp bitiremediğin.

 Mis gibi bir bebek kokusu gelecek kutuyu açtığında burnuna. Hangi bebeği alırsan al kucağına farklı koku, ama aynı huzuru hissedeceksin her defasında. İşte o an hatırla! Kokusunu hiç merak etmediğin, yüz çevirdiğin boynu bükük masumu hiç unutma! Sen hep böyle ninni mırılda. Işıkları kapa. Kendini hiç uyandırma. Tatlı tatlı rüyala! 

 Elem yolluyorum sakın tutma! Boş ver! Bekler bekler umudu kesilir sonunda. Çalarsa kapını açma. Geldiği gibi gider. Bazen çok konuşuyorum içime. Tüm ruhum sesimle yankılanıyor. Tüm organlarım ezber etti hikâyemi. Biliyorlar seni ta ruhumun hücreleri. Yorgun musun, diyorlar. Hayır, elemliyim. O yüzden bu hâllerim, dışa vurduğum elemim. Dikkat et lütfen! Kim ister ki böyle kırgın ve kızgın elemi! Bak kapının gözünden oynatma kilidi. En iyi bildiğin iştir senin! Kapıların kilidi.

 Hüzün yolluyorum saçını okşa, gözyaşlarını sil. Elem gibi değil sinmez üzerine başına. Biraz misafir et yolla. Koyma ama kapının ardına. Biraz ağırlık çökmüş olabilir. 90’ların yükü var omzunda. Birikti her dert yıllarca sırtında. Bir bardak teselli biraz merhametli mendil ver avcuna. Özlemiş olabilir! Gönlünü al, ver postaya!

 Bir parça pamuk şeker satılıyor köşe başında! Onu da yerleştirdim kutuya. Mavi sarmışlar bu sefer çubuğa. Tadını sorarsan herkes aynı diyor, ama bence çok daha farklı tadı da ruhu da! Sen de hissedeceksin bak ilk tattığında. Bu kadar ön yargılı olma! Hak vereceksin eninde sonunda bana. Üzgünüm! Artık bir parça bile kalmayacak elinde avucunda! 

 Ilık bir rüzgar geziyor sokaklarda. Hiç heveslenme paylaşamam asla. Sanki dünyanın tüm ormanlarını dolanmış gelmiş. Tüm çiçekleri ile selamlaşmış. Öyle güzel öyle yumuşak. İçindeyim sanki alsa götürse umurumda mı dünya! Biraz hızlı esse keşke! Belki tutar elinden alır götürür düşümdeki seni yıldızlara. Sen bakma  üzülürsün, tüm yıldızlar küs sana. Kaymayacak hiçbiri sen baktığında. En karanlık gecede parlamayacaklar, söz verdiler bana. Güneş, ay, bulutlar ve elbette yıldızlar… Hepsi benden yana. 

  Bir tutam vicdan var tam baş ucunda. Onu ben göndermedim sana! Hep oradaydı aslında. İnsanoğlu işte! Çok yazmak istemem vicdan konusunda sonra adımız çıkıyor deli kadına, ama varlığını hissettirmek büyük başarı bence karşı tarafa! Korkma, kimse yargılamaz! Merhamet çok yakışıyor insan evladına. 

 Bir kaşık sevgi koy her yemeğin yanına, bir damla da suyuna! Yerleştirdim pamuk şekerin yanına. Öyle az göründüğüne bakma. Mayalanıyor! Yoğurt gibi aslında. İlgisizlikten küflenir. Çok sıcak ortamda sakla. Unutma her sabah akşam en az bir damla. En sevdiği arkadaşı şefkat. İhmal etme, göster arada. O seni çok iyi tanıyor sen de seversin tanıdıkça zamanla. Her derde şifa. Fazlası sarhoş ediyor ama yoktur Allah için bir günahı. Sen içini ferah tut, bol bol yudumla.

 Biraz özlem var kutunun en dibinde. Ben koymadım onu oraya. Gitmiş yerleşmiş izinsiz habersiz ta en alta. Sever görünmez yerleri. Hissettirmek istemez kendini. Arada sızlar ince ince her bir yeri. Dokunma, elem gibi. Bulaşıcı mı bilmiyorum ama yakıyor insanın içini. Sen bilirsin! Yüz verme sakın! Siner bir köşeye, yer kendini. Zamanla geçmez, hikâye hepsi. Onun da acıyacak kabuk bağlayan çizikleri. Yeri hep belli. Kim istiyor ki zaten geçsin izleri. Bir ömür….. Neyse sen boş ver özlemi. 

 Bir dilemma var kalan bana. Göndermek istedim sana. Almadı, sığdıramadım hiçbir yana.  Galiba ömür billah yanımda. Yaşamak zorundayım elimde kalanlarla. Buna şükür diyorum her defasında. Hani bazen bir cenaze gibi hissettirilir sana. Öyle değersiz öyle isimsiz! Hiç unutamadığın cümleler, kelimeler olur kefenin. Sonra her şey anlamsız kalır. Yediğin yemek tat vermez. Kanmazsın içtiğin suya. Gözyaşlarını kimse görmez. Umursamazsın geleceği, yok sayarsın yarını, gırtlaklamak istersin geçmişi.  Benden değerli mi? Yazık değil mi? O yüzden büyük hediyeyi ben hak ediyorum aslında…

 Seni “mavilediğim” için affediyorum kendimi. 

 Kocaman bir armağan  insanın kendini affetmesi.

Yorum bırakın