Kabız olmuş.
Bir bardak ılık suya birkaç kuru kayısı atsın akşamdan. Sabaha şişer onlar. Kalkınca yesin hemen. Şifa olur.
Yok canım, öyle değil. Yazar kabızlığı diyorlarmış. Nasıl desem, bir tür tıkanma. Yazamıyormuş artık.
Yahu otursun işte masanın başına, beklesin azıcık.
İlahi! Neyi bekleyecek ayol?
Gelmesini. Sabır lazım. İlhamın gelmesini bekleyecek tabii…
Otobüs mü bu, bekleyince gelsin.
Rutini nasıl?
O da ne?
Yani kaçta kalkıyor, kaçta yatıyor, ana öğünler, ara öğünler, okumalar, izlemeler… Kendini doldurması, zenginleştirmesi lazım.
Yani… Feyzbuk’tan feyz alıyormuş azıcık. İstegram’dan da birkaç gram. Esra’ya da bakıyormuş olay örgüsü gelişsin diye.
Yok artık. Örgü de örüyor mu bari?
Akşamları televizyon karşısında yapıyormuş bir şeyler. Uzun reklamlara sinir oluyormuş, eli boş durmasınmış…
Ah şu reklamların gözü kör olsun! Ben de gıcık oluyorum onlara. Peki, neler okuyor? Okumak çok önemli.
Sıkılıyorum diyor. Pek okuyamıyor ama iddialı. Günün birinde büyük bir yazar olacak. İşte şu yazar kabızlığı olmasa…
Allah yolunu açık etsin. Siz onu hocaya da götürmüşsünüzdür mutlaka.
Tabii… Okudu üfledi ama…
İlahi! Özel ders diyorum. Bir Türkçe öğretmeninden.
Türkçesi fena değil. Bazen tırnakları karıştırıyormuş. Öyle dedi.
Kırmızıya boyasın hepsini. Tövbe tövbe…
Öyle deme abla. Zaten ediler varmış, Türkçe bilmeye gerek yokmuş. Onlar düzeltiyormuş hepsini.
Ah, evet. Ediler ve büdüler… Onlar halleder.
Her sabah gözlerini kapatıp kendini Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken hayal ediyormuş. Evrene mesajlar gönderiyormuş ama… Şu kabızlık olmasa.
Orhan’ın da başına gelmiştir mutlaka. Sormak lazım. Üçüncü sayfa haberlerini okusun biraz. Belki tetiklenir.
Yok, sanki o kurşunlar ona saplanmış gibi etkileniyormuş kızcağız. Okuyamıyormuş öyle şeyler. Fenalaşıyormuş.
Bilemedim ben de. Neyse kalkayım artık.
Aşkolsun ablam. Nereye? Erken daha. Kahve içecektik.
Yeni bir romana başladım. Karakterler oturdu da…
Çok oturmasınlar, sıkıcı olur.
Haklısın. Bir de olay örgüsü…
Sen de Esra’ya bak ablam. Ne örgüler çıkar oradan.
Haklısın. İki ileri bir geri. Gerçi, artık, sanki, hep geri, hep geri…