Sınıf Ayrımı

 Berna, okulun giriş kapısında öğrencisiyle karşılaştı. Kızın bakışları içini ısıttı. Boncuk boncuk bakan çocuğun omzuna dokundu. Pazartesi sendromuna bire bir bunlar, diye geçirdi içinden.

  “Günaydın Azizeciğim.”

 “Aa adımı biliyorsunuz öğretmenim!”

 “Önce selama karşılık verilir.” deyip göz kırptı. Sonra, “Hem senin öğretmenin değil miyim? Elbette bileceğim. Ne var bunda şaşıracak?” dedi.

 Azize, “Şey diğerleri, yani diğer öğretmenler pek…” dedi ama devam edemedi. Yutkundu. Bakışlarını yere indirdi.

 Öğrencisine baktı. Önlüğü ve yakası belli ki hafta sonu yıkanmamış, ütülenmemişti. Saçları öylesine toplanmıştı. Çantasının fermuarı tam kapatılmadığı için kitap ve defterler görünüyordu. Açık çantayı kapattı. “Kitaplarını ve defterlerini eve gidince boşaltıp yeniden yerleştir, böylece daha kolay kapanır.” dedi. Gözü Azize’nin elinde sıkı sıkıya tuttuğu poşete ilişti. Bir şey demeye hazırlanırken giriş zili duyuldu.

 Bir koşuşturma başladı tören alanında. Öğrenciler sınıflarının yazdığı çizgilerin önünde boy sırasına göre dizildiler. İtiş kakış, okul müdürünün kürsüye çıkıp “Rahat- hazır ol!” demesiyle son buldu. Müdür, Öğretmenler Günü nedeniyle elinde duran kâğıttakileri okudu ve tüm mesai arkadaşlarına özverili çalışmalarından dolayı teşekkür etti. Yerini müzik öğretmenine bıraktı. Çocuklar, bir ağızdan söylenen İstiklal Marşı sonrası iyi dersler dilenerek sınıflara gönderildiler.

 Berna, öğretmenler odasına gitti. Kahvaltı ettiği için törene çıkmayan meslektaşına selam verip vermemekte tereddüt etti. Esra Öğretmen ondan önce davrandı. “Günaydın tatlım. Gel bir sarılayım. Öğretmenler Günümüz kutlu olsun. Bu kutsal mesleğin emanetçileriyiz.” İyi de törende niye yoktun, demek geldi içinden. Onun yerine, “Teşekkür ederim.” demeyi yeğledi. Seninki de kutlu olsun, demedi. Sabah sabah bu samimiyetsiz diyaloğu sürdürmek istemedi.

 Nöbetçi olduğu kata çıktı. Koridorda gitti geldi. Kalorifer peteğine yaslandı. Öğrencileri seyretmeye başladı. Katta bir curcuna vardı. Koşan öğrencilere, “Birbirinize zarar verirsiniz, dikkatli olun!” diye seslendi. Kimisi itiş kakış sınıfa girmeye çalışıyordu, kimisi kendinden ağır çantasını taşımakta zorlanıyordu. Öğretmenler zili çalınca, “Haydi çocuklar, herkes sınıflara!” diyerek koridoru boşalttı.

 Berna, C Şubesi’ne girdi. İçeride çocuklar koşuşturuyorlardı. Onu görür görmez Öğretmenler Gününü kutlamak için etrafında toplandılar. Hepsine tek tek sarıldı, şefkatle gülümsedi. Başlarını okşadı. Hediyeler için teşekkür etti. “Eve gidince hepsini açacağım, şimdi ders zamanı!” diyerek yerlerine oturmalarını istedi.

 İsim isim yoklamayı almaya başladı. Derse başlamadan hafta sonunu nasıl geçirdiklerini sordu. Ödevleri kontrol etti. Tahtaya tebeşirle;

 Ders: Sosyal Bilgiler

 Konu: Birey ve Toplum, yazdı.

 Esra, D Şubesi’ne girdi. İçeride çıt çıkmıyordu. Tüm öğrenciler aynı anda ayağa kalktılar.

 “Günaydın!”

 “Sağ ol!”

 “Oturabilirsiniz.”

 Çocuklar aynı anda çöktüler sıralarına.

 “Aferin böyle adam olacaksınız işte.”

 Elindeki kitapları çat diye masasına bıraktı. En önde oturan Nazan’a, “Say bakalım sınıfı kaç kişi var?” dedi.

 “42 öğretmenim.”

 “Kimler gelmemiş acaba?”

“Ziya, Nesibe, Ali yok öğretmenim.”

 “Tamam, otur yerine!”

 Defteri doldurdu. Sonra sınıfa döndü.

 “Eee Öğretmenler Günümü kutlamayacak mısınız?” dedi.

 Sınıf başkanı olarak önce Nazan yerinden kalktı. Örülüp pembe kurdele bağlanmış beliklerini düzeltti. Kendine uzatılan eli öptü. Güzelce paketlenmiş hediyesini bıraktı. Esra hediyeyi açtı. İçerisinden bir altın bileklik çıktı. Sınıfa gösterdi. Sonra kenara koydu. Bunu alınan elbiseler, gömlekler, çantalar izledi. Sıra Azize’ye geldi. Öğretmeninin elini öpüp utana sıkıla elindeki poşeti uzattı. “Lütfen açmayın öğretmenim…” dediyse de dinletemedi. Öğretmen,  hediyeyi açıp sınıfa gösterdi, fısıldaşmalara gülüşmeler karıştı. Gazete kâğıdına sarılmış külotlu çorap ve eşarbı kenara koydu. Azize arka sıradaki yerine dönerken başı önündeydi.

 Esra yerinden kalktı. Sınıf başkanı yanına geldi. Elindeki kitabı Nazan’a uzattı. Öğrencisi tahtaya tebeşirle;

 Ders: Fen Bilgisi

 Konu: Sindirim Sistemi, yazdı.

 Teneffüs zili çaldı. Esra bir poşet hariç diğer hediyeleri kucakladığı gibi sınıftan çıktı. Azize bunu gördüğünde ders boyunca tuttuğu gözyaşlarına hâkim olamadı. Poşeti aldığı gibi tuvalete koştu. Koridorda volta atan Berna Öğretmen’le çarpıştı.

 “Neyin var Azize?”

 “…”

 “Ne oldu kızım? Söylesene!”

 “Öğretmenler Günü hediyemi beğenmedi Esra Öğretmen.”

 “Hiç olur mu? Sen yanlış anlamışsındır.”

 “Almadı öğretmenim. Masasında bıraktı.”

 “Unutmuştur o. Ben ona bırakabilirim öğretmenler odasına. Hıı ne dersin?”

 “Arkadaşlarım da güldü bana.”

 “Belki sana gülmemişlerdir.”

 Berna öğretmenler odasına indiğinde Esra Öğretmeni, hediyelerini dolabına koyarken buldu.

 “Zümrem, Azize’nin hediyesini sınıfta unutmuşsunuz.”

 “Azize kimdi?”

 “D Şubesindeki öğrencilerimizden.”

 “Ha. O sınıf. Hiçte sevmiyorum ya onları. Bir Nazan bir de birkaç öğrenci daha. Diğerleri hep alelade ailelerin çocukları.”

 “Anlamadım.”

 “Anlaşılmayacak bir şey yok. Bilirisiniz işte. Her sınıf aynı olmuyor benim için.”

 “Bilmiyorum maalesef öğretmenim. Benim için hepsi bir.”

 “Ne diyordun?”

 “Hediyeniz sınıfta kalmış, diyordum.”

 Altın bilekliği takarken “Yok kalmadı. Ben bıraktım. Tarzıma, bir şeyime uymuyor. Baksanıza ne çirkin. Beğendiysen senin olsun. Takar mısın böyle şey bilmem?”

 Esra konuşmaya devam ederken eşarbı alıp sardı Berna. Saldığı saçlarını örüp bağladı onunla. Aynanın karşısına geçti. “Pek yakıştı,” dedi, çıktı.

 Koridorda Azize’yi gördü. Yanına gelmesi için el etti.

 “Azize ben çok beğenince verdiğin hediyeyi bana armağan etti Esra Öğretmenin.” dedi.

 “Gerçekten mi beğendiniz öğretmenim?”

 “Elbette Azizeciğim. Bunu kim yaptı?”

 “Annem öğretmenim.”

 “Annen bunun için emek harcamış, zaman ayırmış. Bu çok kıymetli güzel kızım.”

 Sarılması için kollarını açtı. “Annene çok selamımı söyle. Haydi şimdi sınıfa!”

Yorum bırakın