“Onarılmaz bir şey yaptım, bir bağ kurdum.
Bu günü birlik dünyada.”
J.L. Borges
Ira Sachs’ın yazıp yönettiği; Franz Rogowskı, Ben Whıshaw ve Adele Exarchopoulos’un rol aldığı Pasajlar filmi; Tomas ve Martin arasında yaşanılan romantik ilişkinin, Tomas’ın Agathe ile tutkulu bir ilişki yaşamasıyla çalkalanmasını konu edinmektedir. Fransız filmlerinin klasik aşk sarmalına değinse de Pasajlar filmi, aşkın serüvenine ışık tutmaktadır. Bu serüven, aşkın olduğu kadar bireyin de kendi serüvenidir.
Nitekim “pasaj” kelimesinin etimolojisine bakıldığında Fransızca “passer; geçmek’” fiiline +age ekiyle türetilen“passage; geçit geçiş” sözcüğünden alıntıdır. Bu da film süresince ele alınan ilişkinin geçiş sürecine odaklanacağını gösterir. Filmin ilk sahnesinde yönetmen Tomas’ın, sette defalarca bir oyuncunun sahnesi olan yürüyüşü tekrarlatması basit bir imge olarak kullanılsa da Tomas’ın ilişkide benmerkezli ve kontrolcü bir yapıda olduğunun ilk emarelerindendir.
Eş cinsel bir ilişki yaşayan Tomas ve Martin’in ilişkileri, Tomas’ın Agathe ile birliktelik yaşamasından ötürü sarsılır. Tomas, yaşanılan bu sarsıntıyı kendi cinsel yöneliminin sorgulanmasına atfederek Martin’in kendisine destek olmasını ve sabırlı davranması gerektiğini dile getirir. Bu istek, Tomas’ın yaşadığı ilişkide kendi bunalımını öne sürüp ilişkinin dinamiğini sarssa da Martin’den fedakarlık yapmasını beklemesi, benmerkezli bir ilişkide olduğunun göstergesidir. Martin ise Tomas’ın ilişkide bulunduğu edimi yıkıcı bir davranış olarak nitelendirip bağlılığı zedelediğini belirtir. İlişkide yaşanılan bu edim, sadakatsizlik mefhumu altında incelenilebilir. Atkins vd. (2005) sadakatsizliği, ilişkide özel ve ayrıcalıkla olma hâlinin sonlandırılması olarak ifade etmektedir. Bu doğrultuda, yaşanılan bir sadakatsizliği, ilişkideki diğer partner için travmatik bir durum olarak değerlendirip bireyin değersizlik ile karşı karşıya kalacağı söylenebilir.
Nitekim Tomas’ın bu sadakatsizlik ediminden sonra Martin de yaşadığı değersizlik ve travmanın yığınlarından kurtulmak adına Ahmad isimli bir yazarla flörtleşmeye başlar. Bu da ilişkideki kopuşun derinleşip sonlandırıldığını gösterir. Levinger (1965) de ilişkinin sonlandırılmasındaki bağlılık modelinde çekim ve engeller olmak üzere iki edimden bahsetmektedir. Çekim, ilişkinin sürdürülmesindeki etmenleri ve tutkuyu kapsar iken engeller ise ilerleyen ilişkinin önünü kesen etmenler olarak nitelendirilmektedir. Bu doğrultuda Tomas; Agathe ile olan ilişkisinde bir çekim yaşarken Martin ile olan ilişkisinde ise Martin bir engelle karşılaşır. Bazı vakit ise ilişkide yaşanılan engellere rağmen çiftler ilişkiyi sürdürmeye devam ederler. Bu noktada sürdürülen ilişkide ise odaklanılan yapılardan biri fedakarlıktır.
Bireyin, partneri yahut ilişki merkezli düşünüp kendi çıkarlarını yadsıması olarak tanımlanılan fedakarlık (Killen&Turiel, 1998) bir yandan ilişkin kuvvetlenmesini sağlarken bir yandan da fedakarlıkta bulunan partnerin değersizlik hissetmesine zemin hazırlamaktadır. Tomas da Martin’den fedakarlık yapmasını bekleyip her şeye rağmen ilişkide kalmasını ister. Ancak sadakatsizliğin oluşturduğu özel olmanın yitilmesi ve değersizlik duygusu, Martin için ilişkide kalmanın önündeki en büyük engeldir. Bu doğrultuda Martin Ahmad’a, Tomas ise Agathe’ye karşı bir çekim içindedirler.
Öte yandan her ne kadar Tomas, Agathe’ye karşı çekim hissetse de Martin’in Ahmad’la yakınlaşmasına tahammül edemeyip bitmeye yüz tutan ilişkinin suçunu Martin’e atar. Martin’e atfedilen bu suç, Tomas’ı Agathe’ye daha da yakınlaştırır. Bu yakınlaşma her ne kadar yaşanılan sadakatsizliğin oluşturacağı suçluluk duygusundan uzaklaştırsa da göğüs kafesini mahzen edinen yara, bir yerde geri teper. Bu geri tepmenin ilk adımı da Agathe ve Tomas arasında yaşanan tutkunun ardından oluşan boşluk hissidir. Tomas, Agathe’ye “belki de Martin haklı, ben bencil birisiyimdir” diyerek kendi içindeki enkaza ilk darbeyi indirmektedir.
Tomas’ın, kendi duygularına yönelik attığı ilk adımı destekleyen durumlardan biri de Martin’in flörtleştiği Ahmad’la birlikte olmaya başlamasıyla belirginleşmeye başlar. Bu birliktelikten haberdar olmaya başlayan Tomas, Martin’in yeni bir ilişki yaşamasına katlanamayıp öfke duygusu geliştirir. Tomas’ın geliştirdiği bu duygu, kırılgan narsistlik kategorisinde değerlendirilebilir. Akhtar ve Thompson (1982) kırılgan narsizmi, patolojik narsizmin bir boyutu olarak aşırı eleştiriye hassasiyet, acı çektiğini düşünme (suffering) ve diğerleri ile kurulan yakın ilişkilerde fark edilebilecek kendilikle ilgili büyüklenmeci beklentiler gibi özellikler taşıdığını belirtmişlerdir. Nitekim kendi merkezli bir portre çizen Tomas, Martin’in kendisinden sonra olağan bir şekilde hayatına devam etmesini sindiremez. Bu duygu da hem Martin hem de Martin’in yeni partneri olan Ahmad’ın Tomas tarafından aşağılanıp küçük düşürülmeye çalışmasının bir sebebidir.
Öte yandan Agathe ile olan ilişkisine rağmen Tomas, Martin’in evine herhangi bir haber vermeden istediği saatlerde gidip gelmektedir. Bu gidip gelmelerin birinde Tomas, Martin’e hala kendisini sevdiğini ve ilişkilerinin bitmemesi gerektiğini söyler. Martin’in bu söylemler karşısında yaşadığı duygusal ikilemi gören Ahmad, Martine “çok güçsüz ve zayıfsın, ona dönmemelisin” diyerek ilişkilerdeki, bozuk olsa da birbirini tamamlayan yapılara değinir. Bu da narsist bir yapıya sahip olan bireylerin nispeten daha kırılgan ve güç diye belirtilen “erk”ten yoksun olan partnerlerle birlikte olma eğilimi içinde olduklarını göstermektedir. Film de bu doğrultuda ilerleyip Tomas’ın Martin’e dönüşünü sonra tekrardan Agathe’ye dönüşünü ve en son da yalnız kalıp bisikletiyle yola düştüğünü perdeye yansıtmaktadır.
Fransız sinemasının sevdiği temalardan biri olan çatışmalı aşk, bu filmde de her ne kadar belli kalıpları taşısa da başarılı bir yapım olarak seyirci karşısına çıkmaktadır. Film genel yapı içinde eş cinsel bir birlikteliği yansıtsa da film süresi boyunca Martin’i ilişkide edilgen bir yapıda gösterip eş cinsel ilişkideki erki göz önüne sermektedir. Bu “erk”in en güzel örneği de bireyin ilişkide olduğu özneleri nesneleştirmesidir. Adler (2021) Yaşamın Anlamı adlı kitabında “Tahta, insanla ilişkisi bakımından tahta anlamını, taş, insan yaşamında bir etken rolünü oynayabildiği ölçüde taş anlamını içerir. Kendisini bu anlamlardan sıyırıp alarak yalnızca nesnelere yönelecek insan, soluğu büyük bir mutsuzlukta alacaktır. Böyle biri kendini insan kardeşlerinden soyutlayacak, yaptığı işler ne ona, ne başkalarına yarar sağlayacak, tek kelimeyle anlamsızlaşacaktır.” diyerek ilişkide bireyin sadece nesneyle kurduğu ilişkilerin oluşturduğu yıkıma değinmektedir. Bu doğrultuda bireyin ilişkide kendi partnerini bir taş yahut tahta misali nesneleştirmesi de ilişkide olan partnerin kendi doğasından sıyrılıp benlik aşımına zemin hazırlayacaktır. Nitekim Tomas, Agathe’ye de Martin’e de gittiğinde istediği tek şey yaşanılanlara rağmen kendisini kabul etmeleridir. Bu davranış da ilişkide tek taraflı düşünmenin en büyük göstergelerinden biridir. Çünkü ilişkide olunan özneler değişime tabi iken nesneler ise kabuklarıyla sabit bir şekilde varlığını sürdürmektedirler. Burada belirtilen değişim, Jung’un ilişkileri kimyasal bir birleşmeye benzetip değişimin kaçınılmaz oluşunu temel almaktadır. Ancak romantik ilişkideki narsist birey, partnerinin değişmesinden ziyade kendisine tabi kalmasını arzulamaktadır. Nitekim Tomas da ilişkide olduğu öznelerin değiştiğini gördükçe kendine doğru bir yolculuğa çıkıp kendi karanlığına demir atar.
Kaynakça
Adler, A. (2021). Yaşamın anlamı ve amacı (K. Şipal, Çev.), Say Yayınları (Orijinal yayım tarihi 1931).
Akhtar, S. ve Thompson, J. A. (1982). Overview: Narcissitic personality disorder. American Journal of Psychiatry, 139(1), 12-20.
Atkins, D. C., Eldridge, K. A., Baucom, D. H., & Christensen, A. (2005). Infidelity and Behavioral Couple Therapy: Optimism in the Face of Betrayal. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 73(1), 144–150. https://doi.org/10.1037/0022-006X.73.1.144
Killen, M. & Turiel, E. (1998). Adolescents’ and young adults’ evaluations of helping and sacrificing for others. Journal of Research on Adolescence, 8(3), 355-375.
Levinger, G. (1965). Martihal cohesiveness and dissolution: An integrative review. Journal of Marriage and the Family, 27(1), 19-28.