Yolculuğumuzun burada sonuna geldik. Geçmiş olsun. Her şey çok güzel başladı. Öyle de devam etmesini isterdim fakat yolda çok aksilikler oldu. Bir kere çok hız yaptık. Zaman nasıl geçti anlamadım. Yolda birçok istasyon kaçırdık. Kah sağa çarptık kah sola. Tümsekleri, virajları, kasisleri hiç dile getirmek istemiyorum. Molalar hiç beklediğim gibi geçmedi. Bu yolculuk beni çok sarstı. Yol tuttu. Hiç huyum değildir aslında uzun yolculuklar. Çıkmış bulunduk. Bu yolculukta yalnız değildim. Solumda biri vardı. Gölge gibi. Var ama yok. Yok ama var. Tepkisiz, sessiz, bihaber, ağma, lal… Hiç yüzüme bakmadı. Asla sesini duymadım.
Yol boyu hep sustu.
Mütemadiyen sustu.
Ne dersem deyim sustu.
Sussam da sustu,
Konuşsam da…
İtinayla sustu.
İliklerine kadar sustu.
Yanız çok güzel sustu!
İlk zamanlar sesimi duyurmayı çok istedim. Ben sesini duyurmayı severim. Bazen isterim ki sesimi çıkarmadan da olsa beni duysunlar. Bu tabii mümkün olmadı. Hep bağırmak zorunda kaldım. Hem de avaz avaz. Yine olmadı. Bağırmak da yetmedi. Bundan sonra duysalar da ne değişir diye düşünürsem boşa düşünmüş olurum. Anlamı kalmadı bu konuların. Hoş umurumda da değil. Kimse duymasın zaten beni. Ben duyuyorum kendimi. Her gün kahve içiyorum bir de kendime yapıyorum. Karşılıklı oturuyoruz. Laf olsun diye çeviriyorum fincanı. Öyle boş vaatler vermiyorum. Hâlâ aynı yerdesin, diyorum. Tek bir adım atamadın. Bir cümleden ibaretsin. Çok şey vardı aslında olmasını beklediğin. Koca bir evrendi hayalin. Demek ki bu da senin kaderin. Esirgemiyorum, her şeyi açık açık dile getiriyorum.
Kaç yol bitirdik.
Kaç bilet yaktık.
Kaç durak geçtik.,
Kaç yıla merhaba dedik.
Kaç söze nokta koyduk.
Kaç mevsim kovaladık.
Kaç kez ağladık.
Kaç kez yıkıldık.
Kaç kere yandık.
Kaç kere boğulduk.
Kaç defa vurulduk.
…
Böyle sorular soruyorum kendime o da mahçup oluyor. Bir şansım olsa keşke diyor. Keşke! Ben de üzülüyorum. Fazla üzerine gitmiyorum zaten farkında hatalarının. Her şeyi bir kenara bırak diyorum. Bırakılacak çok şey olduğunu biliyorum ama yine de bırak diyorum. Gizli gizli bir şeyler sakladığının farkındayım. Onu da görmezden geliyorum. Bu kadarını çok görmüyorum zaten. Çıkmazlarının içinde tek başına kaldı. Kuyularda hep merdiven aradı. Ama artık yalnız değil kendim, ben varım.
Yol boyunca konuştum kendimle. Arada solumdakine de bir şeyler anlattım. Hatta bazen şarkılar mırıldandım. Şiirler falan…Kimsenin bilmediği şeyleri söyledim. Kendime bile vermediğim sırlarımı fısıldadım. Sen anla beni lütfen, dedim. Sonra durdum, bir şeyler anlar, anlatır diye bekledim. Biraz yaklaştım kulak verdim. Çok uğraştım, olur ya duyarım diye ama nafile! İstikrarlı bir duruş sergiledi. Şaşırdım, taş olsa iki kelime eder, diye düşündüm. O üç maymunu oynarken yolculuk devam etti.
Bu güzel bir yolculuk olabilirdi. Bir kere izin verse ilk molada inerdik. Konuşurduk aslında sağdan soldan. Az çok olan fikrimiz değişmezdi belki ama borçlu da kalmazdık kimseye. Çayı ben ısmarladım kahveyi o. Kırk yıl sayardım hatrını. Bak yine ben borçlu olurdum. Yazardım yine tüm sayfalara kalem kalem borçlarımı. Matematik yetmezdi hesabına, muhasebesine. Neyse hiç kımıldamadı. Yerinden kalkmadı. Çok uğraştım, biraz yokladım. Yok, olacak gibi değil. Derin bir nefes alıp karar verdim. Bir çaresi vardır elbet her şeyin. Yokmuş gibi davrandım. Bazen böyle kandırıyoruz ya kendimizi. Hiç olmamış gibi. Yaşanmamış, söylenmemiş, hissetmemiş gibi. Öyle bir yerleşmiş ki yer etmiş. Vazgeçtim. İster kalksın ister kalkmasın. Ben insem de devam etsem de yıllarca o yolda beklesem de solumda devam edecek. Ne zaman isterse o zaman kendi isteği ile gidecek. Yeri hep belli olacak. İzi kalacak ama o gün o da son durakta ardına bakacak.
İşte o an;
Biten yolculuk değil zamanmış.
İlerleyen yol değil hayatmış.
Gördüklerimin hepsi bir hülyaymış.
Giden mevsim değil ömürdenmiş.
Sabrım ışığımın gölgesiymiş.
Solum hayallerimin sonuymuş.
En zoru da neymiş?
-Değmezmiş!
“Bir gün yorulursun yol bile olsan.”
Bilen, ne güzel söylemiş.