“Porselen takımları çıkar,” dedi Müberra Hanım. Derin bir iç çekerek yaslandı arkasına. Kitabının arasına gümüş ayracı yerleştirdi itinayla, taşlarla süslenmiş kelebek gözlüklerini sehpanın üzerine bıraktı.
Yaşlılık lekeleriyle donanmış titreyen elleriyle kırmızı ojeleri şirin bir tezat oluşturuyordu. Topuz yaptığı gri ışıltılı beyaz saçlarına fildişi bir toka takmıştı.
Bahar büfeden gümüş tepsiyi, tabaklarıyla birlikte iki fincanı çıkardı, mutfağa gitti. Baylan’ın makoronlarını üç katlı kristal kurabiye tepsisine özenle yerleştirdi.
Tiryaki ile Tomurcuk karmasından üç dolu ölçek çayı hem tozu gitsin hem de ıslansın diye yıkadı, demliği dolu çaydanlığın üstüne koydu. Suyun kaynamasını beklerken salonda her şeyin hanımı-nın istediği gibi olup olmadığını son kez kontrol etti.
Telefon sesi geldi uzaktan. Bahar Müberra Hanım’ın odasına koştu, telefonu açtı, “Hemen veriyo-rum,” diyerek getirdi yaşlı kadına: “Selma Hanım!”
“Anneciğim çok önemli bir işim çıktı, gelemiyorum. Öpüyorum.”
Müberra Hanım’ın gözleri soldu. Bakışları dondu.
Bahar çok iyi tanıyordu bu dalıp giden bakışları. Telefon hiç çalmamışçasına çayları getirdi. Ku-rabiyeliği daha önce yerleştirmişti sehpaya. “Anneciğim,” deyip yanağından öptü hanımının.
“Hoşgeldin, Selmacığım, gel otur şöyle karşıma. Bak renk renk makoron aldırttım senin için.”
Bahar oturdu koltuğa Selmacılık oynamaya…
“Eeee güzel kızım…Neler yaptın görüşmeyeli?”
“İş güç işte…”
“O adamla görüşmüyorsun değil mi? Söz verdin bana! Evli erkekle olmaz! Yuva yıkananın yuvası olmaz canım.”
“Anneciğim, yuva falan yıktığım yok. Onların ilişkisi çoktan bitmiş. Kadın hasta, bakıma muhtaç, o nedenle boşanmıyorlar. Babam gibi değil…”
Bahar sınırı aşmış, Müberra Hanım’ın yasak alanına girmişti. Bu kez nasıl olduysa sinirlenip küsmedi hanımı.
“Tabii baban gibi değil. Sen de o kadın gibi olamazsın. Asla! Ben öyle bir beddua ettim ki, baba-nın şırfıntısı gün görmedi, erkenden öldü. Senin de ‘O Kadın’ olmanı istemiyorum. Ah alırsın, bak!”
“Tamam anneciğim, söz!”
Gözleri canlandı yeniden. “Bahar ne güzel olmuş çay bugün. Değiştirdin mi markayı?”
“Yoo, yeni paket açtım, ondandır belki…”
“Bana bir öykü okur musun? Hani şu sevdiğim yazarın kitabından.”
“Tabii okurum hanımım, ben de seviyorum.”
“Senin sesinden dinlemek iyi geliyor bana. Çocuk gibi hissediyorum kendimi. Masal sanki…”
“Ah hanımım, ne tatlısınız.”
“Sen de Baharcım. En büyük şansımsın benim.”
“Okuyorum: Sıcaklığı Duruyordu”
Sonunda gitti yasak eve.
Annesine sözü vardı oysa. Evli Erkeklerden uzak duracaktı.
Bir başka kadına çektiremezdi, annesinin çektiklerini. ‘O Kadın’ olamazdı.
Ama oldu işte! Aşk geldi buldu. Arkadan dolandı, çelme taktı, göz bağladı.
Direnemedi. Söz unutuldu, yemin bozuldu.
Artık aşk vardı, artık zamanlarda yaşanan. Yasaklı olan, kıskanılan…
Özlemle beklenen aşk vardı.
Uykusuz gecelerde dökülen gözyaşlarında, çelişip döğüşen duygularda, kırık bir aşk vardı.
Merak vardı.
Nerdedir, nasıldır, ne yer, ne içer, nerde yatar, nerde çalışır, nerde uyur?
Merakına yenildi. ‘Asıl Kadın’ yokken bir gün, evine gitti aşkın.
Evde dev kaktüsler vardı. Yerler kızgın kum kaplıydı.
Adettendir dedi, çıkardı ayakkabılarını.
Bir çift terlik: ‘Asıl Kadın’ın terlikleri… “Giymem,” diyemedi.
Annesi göründü gözüne.
Kaktüslerin dikenleri uzadı. Kumlar alev saçmaya başladı.
Aşk gözünün içine baktı, ılık ılık yüreğine aktı.
‘Asıl Kadın’ın terliklerini giydi.
Sıcaklığı duruyordu.
Aşk ise öylece buzdan bir heykele dönmüştü!”
“Ah hanımım… Ne güzel anlatmış değil mi? Merak etme Selma Hanım da dönecektir yanlışın-dan, üzme sen kendini.”
Görsel bir kalem. Kutlarım. Yazmaya devam.
Tadı damağımda kaldı, bu yazı bir roman başlangıcı gibi devamını okumak istedim… evrensel değerler , sevgi, aşk, anne-kız ilişkisi, bir sürü kırık kalp, aldatan-aldatılan, sadakat, şefkat, ile yerel kültür unsurları çok doğal ve akıcı sarmallanmış… bildik, tanıdık bir ortamın ince detaylarını okumak çok heyecan verici. Mutlaka devamı olmalı ❤️👏🏻👏🏻👏🏻
Devamı herkesin içinde saklı. Söylenmedik, dillenmedik ama yaşanılmış nice an buz tutmuş bohçalarından çıkıp dikilmiştir bile okurların karşısına. Ve eminim farklı bir son vardır hepsinin içinde.
Hikâye çok diri. Kaleminize sağlık.