Uzak bir yer var, çok uzak… Hiçbir yer bu kadar uzak değil. Nasıl gidilir, mümkün mü? Bulunur mu aramakla, sormakla? Bir yol gösteren olur mu? Nereden sola dönsem, hangi yokuşu çıksam, sırtımı hangi duvara versem? Kime danışsam farklı şeyler söylüyor! Kimse doğru yolu bilmiyor! Belki yürüyerek gitsem varacağım. Belki de bir daha hiç görmeyeceğim. Sanki orada doğmuşum, orada büyümüşüm, sonra gurbete düşmüşüm! Sabahını, seherini özlediğim bir yer. Akşam esintileri, içimi serinleten ikindi güneşleri ruhumu ısıtan bir yer! Sanki herkes orada, bi’ ben uzakta! Hep çok özlediğim, ama hiç gitmediğim, içime oturan, boğazıma düğümlenen bir yer var!
Vapur sesinin insan sesini sildiği, caddelerinde ıhlamur kokan, sokaklarında mor çiçekler açan, tarlalarında papatya biten, karında kardelenler, yazında nergisler, komşular tanıdık, herkes mutlu, kimsenin kimseye ilişmediği bir yer var! Kavgalar bitmiş, bahar gelmiş! Portakal sarkan dallar, defne yanan evler!.. Önemli hiçbir şeyin olmadığı, kimsenin kaybolmadığı! Bir yer var kokusu burnumda tüten, hasreti iç yakan! Haritası olmayan, bilinmeyen, hiç görülmeyen bir yer var çok uzak!
Bir yer var beni yolculayan, arkamdan su serpen, sonra salıp unutan… Yokluğumu fark etmeyen, ne arayan ne de soran, umurunda bile olmayan! Benim için her şey bugün, yarın, dün, geçmiş, gelecek… Hep varmak istediğim ama hep yolda kaldığım, bir türlü ulaşamadığım bir yer var! Son bileti başkasına kesmiş; tren, uçak, gemi hepsi son seferini yapmış! Ne gelen ne de dönen… Herkes gitmiş, istediği yere varmış…. Bir ben varım bir de boş telaşlar! Ne kadar acele edersem edeyim yetişemediğim, yetemediğim, yenemediğim bir yer var hep uzakta!
Bir yer var şifa niyetine! Kararmış kalplere ışık, görmeyen gözlere yol, dikenli dillere tat, tutmayan kırıklara alçı, duymayan kulaklara ses… Yaralara merhem, dizlere derman, gönüllere ferman… Ama uzak, çok uzak bir yer! Söylemeyi unuttuklarım, görmeyi istediklerim, gülmelerim, kahkahalarım, gözyaşlarım, umutlarım, sakladıklarım, beklediklerim, sabırlarım, sustuklarım, mahşere bıraktıklarım… Hepsi orada çok uzakta! Bir yer var, hep gitmek istediğim ama hep yolda kaldığım!
Bir yer var! Elma çiçeklerinin hiç solmadığı, dalların rüzgarla yaprak dökmediği, güneşin yakmadığı, toprağın almadığı… Bir yer var! Hiç gitmedim. Ben orada çok mutluyum! Bir türlü ulaşamadığım, hiç geri gelmek istemediğim çok uzak bir yer var. Nehirlerin bulamadığı, denizlerin kaybolduğu, dağların küstüğü, kuşların memleketi, mavinin meselesi, döndüğüm dolaştığım yine mesken tuttuğum bir yer var bana çok uzak, herkese çok yakın!
Orada, tam parmağımla gösterdiğim yerde! Sadece benim gördüğüm, kimsenin umurunda olmayan bir yer var! Her bir ayrıntısını ayrı ayrı çizdiğim, her bir köşesine yoncalar serdiğim, ince ince işlediğim, ilmek ilmek dizdiğim, özendiğim, bezendiğim, gözüm gibi bakıp emanet etmeye kıyamadığım, pamuklara sarıp sarmaladığım bir yer var! Ama ben yokum!
Rüyalarda gördüğüm, sokaklarını hiç bilmediğim, tüm gezegenlere yakın bir dünyama uzak, mevsimlerin bir tek ona ayak uydurduğu, kimine kış kimine yaz, şiirler ülkesi, duyulmamış şarkıların bestekârı, oynanmamış oyunların sahnesi… Bir yer var! Hiç ummadığım kadar uzak, tahmin edemediğim kadar yakın! İşte bu denli tezat… Dağların eteğinde, denizin kıyısında, çiçekler tacı… Çok güzel bir yer var! Ormanlar kadar yeşil, nehirler gibi berrak, kuşlar misali özgür, güneşe gölge, yıldızlara dost… Bir yer var! Evet var, sana vuslat, bana hasret!
Bir yer var, gönlümün menzilini aşan, hüzünle dolu bir evren, ummana yakın ama yüreğimin kilidini açacak kadar derin. İşte o engin derinlerin içinde beni özgür ruhla dalgalardan alan, dünyadan uzak bir yer var! Hiçbir şeyin bedelinin ödenmediği, sensizliğin ise artık bedenimde yer etmediği, anıların kendine bir köşe bile bulamadığı, olduğun yerde benim olmadığım çok uzak bir yer!
Uzak çok uzak….