Ne gerek vardı bu kadar tozu dumana katmaya! Ne oldu şimdi? Her yer yerle bir… Toplayacak ne güç kaldı ne de dizde derman… Eskiden yeniden konuşmaya yeni bir şeyler tatmaya, bir çiçeği koklamaya, yeni yerler görmeye, hissetmeye, popüler şarkılar duymaya, mutsuz sonlara üzülmeye, mutlu sonlara sevinmeye, geçmişe hüzünlenmeye, o günleri özlemeye, oynamaya, görünce heveslenmeye…
Yerimden kalkacak hâlim yok. Ağır bir şeyler kaldırmışım da tüm beyin ve sinir sistemim rotasyona girmiş gibi. Tek güçlü kaslarım göz kapaklarım. Onları güzel kullanmışım. Çok kapamış az açmışım, hiç yormamışım. Hiç hoş değil gördüklerim. Oysa kahvemi alıp “story”mi paylaşmak isterdim, “pazar keyfisi” başlığı altında. Bir yürüyüş yolunda adımlarımı çekerdim. Yeşiliklere uzanıp kitap okumak benim de hakkımdı. Sonrasını bilmiyorum. Zaten neyi bildim ya da ön gördüm? Hiç.
Yapmam gereken şeyler var. Önce tozları mı almalıyım dökülenleri mi toplamalıyım? Yoksa bu hâle nasıl geldi onu mu düşünmeliyim? En iyisi halıdan başlayalım. Yani altına süpürdüklerimden. Bir camı açıp dumanla tozun bitmek bilmeyen kavgasını ayırıp öyle devam edeyim. Bakma, aslında çok akıllıyım. Bilirim ama uygulamam. Akıllarımı ve çok muhterem fikirlerimi icraata dökseydim ortalık bu kadar dağılmazdı. Neyse ölene çare yok ama kalan sağların ömürlerini de artık törpülemeyi bırakıyorum. Bu saatten sonra yapıcı olmaya çalışacağım ve enerjimi hep olumlu yönde kullanacağım. Söz!
Önce bir düş kapanı almalıyım. Daha önce bu kâbusları kapan objeyi bir merak merkezine dâhil etmiştim sonrasında “amaaaan” diyerek salmıştım. Böyle kendim falan yapmak istedim. Özellikle pandemi süreci zımbırtısında. Pek tabii vazgeçtim. Bence denemekten zarar gelmez diye çok bilmiş tümcelere dayanarak söylüyorum. Kâbuslarımın yanı sıra düşlerimi de kapacağına güvenerek bu düş yutan, süpüren, silen, çamaşır suyuna basan şeyi temin edeyim, edeyim ki düşlerim düşsün. Bir düş ile birlikte başlayan hikâyemin tüm unsurlarını toplasın içine.
Ben böyle olsun istemedim, yemin edebilirim. İçime hapsettiğim mavi bulutlarım kalbime bu şekilde yağmur olup yağacağını hiç düşünmedim. Bu denli fırtınalar çıkaracağını, içimde sel olacağını bilemedim. Belki bu düşen yıldırımlardan sonra ılık bir meltem eser, sonra güneş açar ve yedi renk doğar dünyama, dedim. Olmadı. Hiç bir şey dilediğim gibi olmadı. Önce sert bir poyraz esti, sonra da tipi ve kar. Öyle soğuktu ki parmaklarım uyuştu. Ruhum dondu. Tüm hücrelerime kadar hissettim soğuğu. Bu dört tarafı denizlerle çevrili, mevsimin her türlüsünü yaşadığım yerde kutup yaratıklarıyla karşılaşacağımı tahmin edemezdim. Büyük yıkıldım.
Sonra mı? Sonra çöl sıcağı, kalbimden mideme inen bir kum fırtınası. Dinmek bilmeyen bir yangın ve kanmayan bir susuzluk. Sahra çölünde uyuyan bir çalı. Kuru, susuz, ilgisiz ve savruk. Yalancı vaha! Hisleri kavuran bir yangın… Ne taparsan yap daha da alevlenen bir mavi. Düşünmeye fırsat vermeyen telaş ve her gün daha da umutsuzluğa sürükleyen bir serap… Bitmek bilmeyen kabuslar, dinmeyen sızı, solan bir ömür… Tükenmiş bedevi… Sonu Leyla…
İşte bu düş kapanı beni oradan oraya vuran serseme çeviren gelgitler için. Düştüğüm denizde sarıldığım arkadaşım. Boğulduğum karanlıktan, çıkmaz sokaklardan, İçinde kaldığım yangınlardan, ezildiğim enkazdan, çarptığım duvardan, kül olup savrulduğum sulardan çıkaran kahraman. Hiç yok ama hep var olan, yağan ama bir damla bile ıslatmayan, güneş gibi doğan ama aydınlatmayan bu hazin macerayı gün yüzüne çıkaran can simidi.
Düş kapanı bu kadarını becerebilir mi?
Söğüt ağacından yapılmış bir kasnağa çeşitli motifler vererek işlenen güzel görünümlü bu obje, mavi boncuklarla süslenirse daha etkili olurmuş. Bence bu mavi boncuklar kâbusları kandırıp içine alıyor ve hapsediyor. Mavinin hapsetme özelliğinden yola çıkarak bu kanıya varabiliriz. Baş ucuna takılan düş kapanı sayesinde bu kâbuslar beni etkilemeden kendi etki alanına girip duvara toslayacak sanırım. Bi Kızıldereli inanışına göre ortaya çıkan bu efsane ilk önce bebekleri korumaya yönelik popüler olmuş. Sonra içinden çıkılmaz hayatımıza çare olarak aradığımız çıkış yollarında tabela…
İçinde kaybolduğum bu romanın, baş karakterinin sonunun bir düş kapanı olacağı kimin aklına gelirdi ki?
Düşlerimin sürüklediği bu yolculuğun sonuna geldik! Müsait bir yerde uyanalım.