Her sabah kuş sesleriyle uyandırmaya çalıştım yüzümdeki güleçliği,
Denizlerden genç kızların intiharlarını çıkardım
Ağaçların altına serdim
ıpıslak bir sardunya çiçeğinin rengini.
Zamanı ağırladım yaşlı bedenlerde;
sağduyulu, korkusuzca…
Topladığım sokağın sesinden acıları ayıkladım.
Eski bir albümde yüzümü aradım siyah beyaz,
Yeşile kattım çölümü
Yer, dedim bu bulutlar yağmurları
Kapımı açık bıraktım yıldızları gözlemleyip.
Sahneler kurdum ve palyaçolar çıkardım
Bir kelebeğin kanadının işlemediği, sessiz kalan
acılarımda.
Tam yirmi iki kere anons yaptım
kaderin iz bıraktığı derin sulara düşen koca gövdeme.
Yalpalandım,
kuru bir nehir yatağında göz yaşı akıttım.
Şimdi hüzünlü ellerle acılarımı kim sağsın;
Bir gece ansızın kül olan evlerde,
Gövdemin etrafında dolaşan
bu yabanıl ulumaların ortasında…
Çiçekler ve rüzgârın arttığı boşluk,
Silah tiryakisi oluşum
Dikenli yumak
Tohumsuz toprak
Siyah küheylanın nallarındaki eğri çivi
Ve durgun zamanın tasmasız köpeği…
Koştuğun yere benim tenim karışır
Ağır ağır titrer bir kuyruk iki çağ arasında
Şimdi in ilk dönemeçte,
Uzan ve dinlen gözlerini avucuna alıp!