“Küskünlüğüm hayata değil
İçindeki beş para etmez insanlara
Bıkkınlığım ise
Onların yüzüne bakmak zorunda kalmam aslında.
Cemal Süreya”
Mesajla gelen bir linki açıyorum, saniyeler diyebileceğim bir süre içerisinde bir fotoğraf bir anda görünüyor ve kayboluyor. Sanki Görevimiz Tehlike dizisinden zihnime takılmış bir sahne yaşıyorum. Fotoğrafta soğuk bir odada oturan bir kadın bir an görünüyor ve kayboluyor. Odaya gri beyaz renk tonlarının hâkim olması, az eşya ve az ışık, soğuk bir yer olduğu hissini uyandırıyor. Modası geçmiş, vintage sayılacak metal aksamlı bir koltukta oturuyor kadın. Kadın da o soğuk ortamın parçası sanki.
Belli ki burası bir acil servis ya da bir hastane odası. Ne ağlak bir ruhu vardır hastane odalarının, sevimsiz ve itici, aynı mezarlıklar gibi. Hastane odaları birbirine benzer, ziyaretçilerin getirdiği çiçekler bile sevimsizliğinden hiçbir şey kaybettiremez. Lizol ile iyot benzeri kokuların karışımı derinlerden duyulur. Kirlenme, mikrop kapma korkularını uyandırır. Huzursuz eder hastane odaları. Böyle bir ortamda nasıl gülümsenir, nasıl huzurlu olunur?
O kadar kısa bir süreç içerisinde koltuğun yanındaki bir serum askısı gözüme takılıyor. Askıda serum yok, kadının kolunda bir tansiyon aletinin bandını görüyorum. Demek tansiyonu ölçülecek. Neredeyse hastanelere ait o hastane kokusunu duyacağım. Algı yanılsaması bu. Fotoğraftan koku almak mümkün mü? Odanın soğukluğu sanki kadının yüzüne vurmuş, solgun yüzü daha da solmuş. Saçları da bir boş vermişlik duygusunu yansıtıyor, taranmamış, dağınık, perişan. Kızıl kestane rengi saçlar kınalı gibi. Kınalı saçlar oldum olası bana o filmi çağrıştırıyor, Kınalı Yapıncak.
Reşat Nuri Güntekin’in Dudaktan Kalbe adlı romanından uyarlanan filmin adı Kınalı Yapıncak. Filmin ana karakteri Lamia, anne babasını bir yangında kaybeden, olay nedeniyle dili tutulan ve yalnız kalınca teyzesinin evine yerleşmek zorunda kalan genç bir kız. Ne yazık ki Kınalı Yapıncak’ın başına gelmedik kalmamıştır. Zalim teyze Aliye Rona, filmin bir sahnesinde Lamia’nın saçlarını bahçe makası ile kesiyor, yetmiyormuş gibi adını da değiştiriyor, kendisine Mestan denilmesini istiyor. Başına gelenler, “Daha neler!” dedirten cinsten şeyler.
Kınalı Yapıncaklar her yerde çıkıyor, karşımıza. Ezenler ve ezilenler çok. İşte bir Kınalı daha, kim bilir neler yaşadı, neler gördü de bu hale geldi. Onun içindir bu yorgunluk, bıkkınlık ve küskünlük. Her kadın biraz Kınalı Yapıncak değil midir?
Sakin, rahat, endişesiz görünüyor benim Kınalı Yapıncak. Severim o duruşu. Elimden geleni yaptım olmadı, hepsi bu der gibi. Çok az konuşur, çok az güler böyle kişiler, göz kaçırırlar konuşurken. Bazıları konuşmamak için telefona bakıyormuş gibi yaparlar çevrelerindeki kişilerle sohbet etmekten kaçınmak için. İletişim kurmaktan kaçmak da bir yoldur üzülmemek için. Herkesin travması var, herkesin travmasını dinlemeye kalksak vakit mi yeter. Üstelik dinlediğin her travma sana kendi travmanı hatırlatır.
Yere bakıyor kadın sabitlenmiş bakışlarla, kim bilir o anda neler düşünüyor. Ben de düşünüyorum. Fotoğraf karesi neden içimi acıtıyor? Gözümün önünden neden gitmiyor? Kim bu kadın? Elleri solgun, yüreği yorgun kadın… Hasta değil. Nedense bana uzun bir yolculuktan sonra tansiyon sorunu yaşıyormuş gibi geliyor. Aslında kendi sorunumu karşımdakine uyarlıyorum. Belki de onunla duygudaşlık kuruyorum. Uzun araba yolculukları sonrasında yürüyüşüm geliyor aklıma, sağa sola yalpalamalarım, kendimi atacak rahat bir koltuk arayışlarım. Yolculuklar, aynı zor hayatlar gibi yorar.
Evet, Kınalı Yapıncak yorgun ya da hasta ya da mutsuz. Bırakmış kendini. Fotoğrafı kim, neden çekmiş olabilir? İlginç. Çok unutulmaz bir anın fotoğrafı mıdır bu? Hayır değil, hatta saçma. Fotoğrafı çekilsin istemiş midir? Belli ki fotoğrafı çekilirken fark etmemiş bile, umursamamış, çünkü dönüp kameraya bakmamış.
Düşünüyorum kadının fotoğrafını çeken kim olabilir? Sürekli “İşim, arkadaşım, çocuğum,” diyerek hayatı hep kendine yontan çocuğu olabilir. Onu kim bilir kaç kez aldatan sonra utanmadan “Pişmanım.” demiş bir koca da olabilir. İçinden, “Şu iş bitse de bir an önce eve dönsek,” diye düşünen sözde refakatçi aslında gönül eyleyen bir arkadaş da olabilir. Seni kim bu hale getirdi Kınalı Yapıncak? Kim yalnız bıraktı seni? Peki, bu fotoğrafı kim çekti?
Masamdan kalkıyorum. Artık fotoğraf yok. Kınalı Yapıncak yok. Kadının adı bile yok.
Neler neler anlatmaz ki bir fotoğraf…
Siz de çok güzel anlatmışsınız. Çok güzeldi. Sevgiler.