Hayata Karşı Suçlar -1-

Bazen karanlıkta bir kuş olursun
Kimse göremez
Dışında mı yoksa içinde mi kafesin
Yaşamın kıyıları nereden başlıyor
Ne kadar uzaktasın
En yakın fay hattının geçtiği yerden.

Bir çığlık duyurabilir
Artık vaktin geldiğini
Bırakıp elini o esmer dağın
Bağıra bağıra çığ haberini
Kardır inen o dik yamaçlardan,
Aklında sorular ve
Uçurumlarla.

Bir ses belki de enses
Uyandırabilir bazen
Bölebilir uykusunu koca bir şehrin.
Bu teşrin sabahları aniden
Patlayabilir içinin gökyüzünde
Hiç beklemediğin
Bir yağmuru başlatabilir.

Bir silah,
Düşürebilir kendi tetiğini
Unutur etiğini ve aniden
Patlayabilir
İçinde hiç mermi yokken.

İnsanı en çok şaşırtan da budur
Sadece oturur karşına biri
Bir yanına hayatı alır bir yanına kabiri
Belki de oturmuyordur
Somut bir varlığı bile yoktur
Her sözcük önce öpücük olur
Sonra dudak, el, ayak olur
Ve dokunur özel yerlerine hayatın.

Artık
Altında toprak ısınıyordur
Şair ayaklarını seviyordur bir kadının
Kadın, korkusuyla yatıyordur her akşam
Aktif fay hatlarının
Oysa kırılmanın çok daha şiddetlisi
Yaşanıyordur her gece
Katıldığı av partisinde kadının.

 

Çekileceğiz
Alya’ma

Çekileceğiz
Bu istila çağından
Şehirlerin uzağına çekileceğiz
Dağların yamaçlarına
Her ota her ağaca bir isim vereceğiz tekrar
Bir isim koyacağız evcil ya da vahşi
Dağın hayvanlarına.

Ekim, söküm aylarında aşiretin
Ve gençlerin toylarında
Dini ve ulusal bayramlarında herkes
Folklorik giysisini giyip gelecek
Kendi ana dilinde yaşayacak sevincini
Kendi ana dilinde halleşip dertleşecek.

Bitecek bu aldatmaca
Gerilmiş yüz hatları şehrin
Düşüremeyecek böbreğinin taşını
Er ya da geç atacak bir gün
O estetik gerilmişlik
Ve patlayacak dudağın silikonu
Bu dua yorgunu avuç içleri
Boş bir kilise gibi kendisi dinleyecek
Kendi yüreğinin günah çıkarışını.

Çekileceğiz
Sakarya’nın doğusuna çekilir gibi
O bir çift yün çorabı örene dek birileri
O yün fanilayı örene dek
Çekilip bekleyeceğiz
Dikim evlerinde, kaput bezinden
Üniforma dikecek kadınlarımız
Yaşlılar hurda demirden
Süngüler dövecek sabaha kadar
Umutsuz değiliz asla
Asla yenilmeyeceğiz.

Bekleyeceğiz
Daha da yukarıya çekileceğiz belki
Yeni mevziler edineceğiz
Tekrar ve daha güçlü gelebilmek adına
Yeni halkalar ekleyeceğiz sabahtan akşama kadar
Zinciri büyüteceğiz.

Yılmak yok bu istila çağından
Beyinleri yakılan
Kalbine kurşun akıtılan umarsız kuşak
Biz olmayacağız.
Biz solmayacağız idrar kokusunda şehrin
O pis heveslerin lağım çukurunda
Boğulmadık, boğulmayacağız.

Çekiliyoruz
Bu kirli sularınızdan, su içmeyecek atlarımız
Bize bir dağ yeter
Bir dağ besler içimizdeki asiyi
Biz de biliriz yârimizi dudağından öpmeyi
Ağaç dikip büyütmeyi doğacak çocuğumuz için
Her evin bahçesine beyaz güller dikmeyi
Ekmeğimiz sac ekmeği evet doğru
Makinede değil teknede mayalarız hamuru
Çekileceğiz, bulguru dibekte dövene kadar
Gelini duvakta övene kadar belki
Doğan her çocuğu
Onuru bileceğiz bu kutlu varlığımızın
İşte o gün kalkıp yürüyeceğiz.

 

Beka Sohbetleri -1-
Alya’ma

Gördüm, uzun bir yol gibiydin
Uzanmış uyurken yanı başımda.
Yürüsem yarına varabilirdim ancak
Sonra ömrüm tükenirdi
Mevsim değişir kar yağardı belki.

Kar yağardı belki
Benim ilk sığındığım dudakların olurdu
Sosyal bir sorumluluk gibi
Uzanır dakikalarca öperdin beni.

Elini yüreğimin üzerine koyardın
Böyle daha çok yemişimiz olurdu
Daha çok üzümümüz asmalarda…

Bazen karanlığa kalırdık
Yolumuzu şaşırırdık dağların arasında
Bir buzul erimeye başlardı aniden
Bir göl birikirdi ayakucunda.

Bu bizim en güzel zamanımız olurdu
Dut yemiş olurduk
O uzun sevişmenin ardından
Susmak senin intiharın demekti
Kalkıp ölmeye giderdin çırılçıplak
Ruhun en yakın dağlara tutunurdu.

Adımı söylerdin
Deniz yükselirdi durduk yere
Denizden beyaz saçlı bir adam gelirdi
Sen közünü üflerdin avcumdaki ateşin
Ben o tatlı suyun kaynağını deşerdim
Ölüm beklemesin başımızı derdin
Bizim aklımızı sevişmek çelsin.

Gördüm, uzun bir yol gibiydin
Akşamları sevişirken
Üflediğin köz, yazdığım şiire dokunurdu
İçinden birçok kadın dökülürdü aniden
Çocukluğum derdin bana
Ergenliğim, genç kızlığım…
Ben oturur saçlarını tarardım
Gecenin bir vaktinde
Öperdim her birini parmak ucundan
Sonra delirir dağlara giderdim.
Belki kar yağardı
Ama hemen erirdi, tutmazdı bedenini.

Aşk tam burada otururdu işte
Ellerimizi yavaşça koyduğumuz yerde
Fırtınalı bir gecede
Birlikte uyanırdık, başka kimsemiz yoktu
“Sarıl bana” derdin, dünya dururdu gerçekten
Hemen yanı başımızda
Durmadan yıkılırdı koca bir şehir
Demirden bir dağ pul pul ufalanırdı.

 

 

Yorum bırakın