Aysberg

 Anahtar, cep telefonu tamam. Havlu, krem, kitap, güneş gözlüğü. Her şeyi saymasan olmaz, kontrol manyağı sen de!

 Evden çıkıp kapıyı kilitledim. Havuza indim. Güneş kremi kokusu klora karışmış. Nereye otursam? Bir grup insan. Selam ver geç. Gülümse. İlerde boş şezlonglar, şemsiye var. Şezlonglardan birine güneşten rengi solmuş turuncu bir havlu atılmış. “Yaz geçer, iyi gelir sözcükler.”* Yaz geçer mi? İyi gelir mi sözcükler? Yaz. Geçer. Kimin havlusu? Kim gelecek oraya? Kim gelirse gelsin fark etmez. Su ılıktır umarım. Çok üşürsem, giremezsem komik olur. Bir şey olmaz. Üşürsen girmezsin. Uf, senin bu rahatlığın!

 Havluyu serdim. Şezlonga serildim. Mavi göğe daldım. Sade mavi gök. Mavi gözleri vardı. Nasıl anlatsam, bilmem ki? Denemem gerek. “Gerek” diye bir şey yok, sadece “istek” var. Denemek istiyorum. Haydi cesaret! Bir eşiğin önündeyim. Büyüyor eşik. Haydi açıyorum kanatlarını sözcüklerin… Bir cesaret… Uçuyorum.

 Göğe düşerken, gözlerine düşmüşüm. Mavi uçurum gözlerine. Bütün dünya gözün olmuş. Masmavi bir dünya. Parıltılarında beyazımsı kıvılcımlar. Parayı verirken, alışıldık sözler karışıyor akışın boşluklarını doldurmaya.

 “Kaç lira?”

 “İki buçuk lira.”

 Dünya niye bu renkle doldu? İçime akan bu ılıklık ne? Avucuna koyduğum para iletken. Ya sessizlik? Yankı da yok. Çekilmiş sesler. Sadece sözlerinin tınısı: “İki buçuk lira…” Ses tonun baharatlı. Ilık gözlerin, mavi. Yerler kaygan. Dizlerim ürkek. Sesim titredi mi? Ellerim titredi mi? Hayır, gördüm elimi avucuna para koyarken. Hayat akışı kesildi on üç yaşımda, bir saniye, bir dakika, bir ay, bir güneş.

 Ay! Havuzdan su sıçradı. Çocuklar atlamışlar. Ürktüm bir anlığına. Su içen serçe de.

 Bir dünya ürkmüşüm o zaman da. Görünmez kafesime kaçınmışım. Kafesimde korunganmışım. Arada bakmışım sana, sonra kaçırmışım bakışımı. Ne sen yaklaşmışsın ne de ben yaklaşmışım. Hissettiklerim tekil mi, çoğul mu? Doğru mu, yanlış mı? Sorularla kalmışım.

 Yukarıda bir martı süzülüyor umursamaz. Sessizce, dünyanın yörüngesinde.

 Ay turlar attı dünyanın, dünya da güneşin çevresinde. Kimi zaman köşede çarpışmışız. Defterlerim düşüvermiş elimden. Toplamaya yardım etmişsin. Bazen pastanede buluşmuşuz. Arada okul yolunda beklemişsin. Konuşmuşuz, yürümüşüz. Gel zaman, git zaman büyümüşüz. Olanların hepsi de aysberg gibi içime doğru büyümüş. Hayalmiş. Hiçmiş. Hiçti tabii. Sıfırlamak gerekirdi. Hayat büyüdü, ben küçüldüm, kum tanesi kadar. İnsanlar arasında hiç, aşkı aysberg biri oldum.

 Güneş ısıtmış. Derimin üzerinde ter ince bir zar, rengarenk kırılarak oynaşıyor. Çok sıcak. Suya girmeli. Çocuklar diğer taraftayken merdivenden girmeli yavaş yavaş, alışa alışa. Kalktım, duş aldım. Ayak parmaklarımı havuz suyuna değdirdim. Sıcak değil sanki. Azcık ürpermek fena olmaz. Alışırsın. Alışırım. Bir kaç adım merdiven. Fayans mavisi suların gümüşlü yüzeyi göz kamaştırıcı. Suya birden daldım. Soğuk su sırtımda dolandı ürperterek, alıştırdı kendine. Bir süre sonra havuzun kenarında kollarımı kenara uzatmış suyun hareketine bırakmıştım kendimi. Anlamsız bir keyifle salınıyordum. Hiç aşkın anlamı da salınmıştı boşlukta. Bir yok olmuştu, bir çok… Yoklukla çokluk arasında Mecnun olmuştum. Dünya kaç kere dönmüştür sahi güneşin etrafında. Beştir herhalde.

 Ne temiz bir aşk!

 “Ben sende bütün aşklarımı temize çekebilir miyim?”* Mutluydum hayal ölçüsünde. Hayaller de gerçek değil mi? Temize çekilecek bir aşk mıydı? Temize çekilir mi yaşanmayan? Yaşanmaması hissedilmesine engel mi? Mutlu değil miydim hayallerle? Hisler yaşantı değil mi?

 “Oysa ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda”* sessizlik gerçeği.

Güneş çağırdı beni sudan, dedi. “Üşümeye başladın.” Dinledim sözünü. Şıpırdayan suları havluma sildim ve uzandım ışınlarının altına. Yandaki şezlongun üzerindeki soluk turuncu havlu rüzgârdan dönmüş. Kıvrılmış bir yılan. Gözlerimi kapadım her şeye. Geçmiş hayallerin hayaletlerine de. Ânı yaşıyorum. Göz kapağımda turuncudan sarıya ve kırmızıya renkler oynaşıyor. Birbirlerinin içinden dönüp kayıyorlar, uyumlu geçişleri içime huzur veriyor. Tüm sesler çekilmiş gibi. Sadece büyüleyici hoşlukta bir renk gösterisi. Yuvarlak kırmızı bir kürenin üzerinde turuncu halka dönüp duruyor. Turuncu halkanın yılan olduğunu ve kuyruğunun peşinde döndüğünü fark ediyorum. Giderek hızlanarak dönüyor. Birden fosforlu sarı gözlerini görüyorum. Bir anda kanım çekilirken gözlerinin içinden iris, fosforlu yeşil badem şeklinde büyüyerek ışıklar saçıyor.

 Silkelenerek uyanıyorum. Kalbim hızla çarpıyor.

 “Uyuya mı kaldınız?” diyor biri.

 Uyku sersemi şaşkınlıkla ona baktığım anda göz göze geliyoruz. Masmavi gözlerine düşüyorum.

Murathan Mungan, Yaz Geçer.

Yorum bırakın