“Ne zaman ora’sı dense,
Aklıma bura’sı gelir.
O bunu benimce bilse;
Yer nasıl oraya gider,
Orası kiminle gelir.
Boşalır bir zaman yer’den,
Bir yaşam iki yön verir.
İkiye boşalan yerden
Burası oraya gider,
Orası buraya gelir.” (1)
Ne zaman Cemal Süreya’nın bu dizelerini okusam aklıma “Schrödinger’in kedisi” gelir. Sahi kedi hem canlı hem ölü olabilir mi? Ora’sı ve bura’sı sadece bir “mekan” olamaz, aynı anda bir “zaman” olmalıdır. Ne zaman bura’sı dense bir şimdi; ora’sı dense bir geçmiş veya gelecek çıkagelir. Her “zaman” beyinde bir “mekan” olur. Bazen de asılı kalır insan geçmişle gelecek arasında, ne tam orada olabilir ne de tam burada, oysa hem oradadır hem burada. Tam bir Kuantum hali. Kuantum hali, süper pozisyon, gözlemci falan derken oradan belirsizlikler, olasılıklar yani dinler, ideolojiler yahut sanatlar ve tekrar gündelik hayatın içine dalıp belki de hiç çıkamama halleri.
Kuantum mekaniğine göre parçacıklar aynı anda iki yerde olabilirler. Ayni anda iki yerde olma potansiyeli ya da olasılığı demek daha doğru olabilir. İlgilenenler çift yarık deneylerini inceleyebilirler, fakat burada beni asıl ilgilendiren insan ruhunun da çoğu zaman bir parçacık misali aynı anda birden fazla yerde ve hatta aynı mekânda farklı zamanlarda bulunmasıdır. Zaman dediğimiz anda zihnimizde bir çizgi belirir ve anında üçe bölünür: Geçmiş, Şimdi ve Gelecek… Aslına bakarsak zihnin bu üç durak arasında her bir hareketinin bizde bir de duygulanıma yol açması üstünde durmaya değer. Mutlak olan ve adeta yırtarak aşılması gereken bir ‘şimdi’ vardır. Şimdi her “an” bir sarkaç misali “geçmiş” ve “gelecek” arasında salınırken sarkacın geçmişe her gidişi özlem, geleceğe gidişi ise umuttur. İşte insan: özlem ve umut arasında salınan varlık.
Gecmiş ve gelecek dediğimizde, insanın bu zamansal ayrımlara verdiği farklı anlamlar dolayısıyla beklenen, bu zamansal ayrımların “bir organ olarak beyin” üzerinde farklı bölgelerde temsil edilmesi gerektiği yönündedir. Oysa beyin üzerinde yapılan bazı deneylere bakarak -biyolojik olarak- zihindeki geçmiş ve gelecek arası geçişlerin beklenenin dışında olduğu söylenebilir. Zira geçmişle ve gelecekle ilgili sorulan sorulara cevaplar veren deneklerin beynindeki aynı bölgeden elektriksel sinyal alınması ve deney esnasında bu kişilerin beyinlerinin aynı bölgelerinin nöronlarının ateşlendiği (spark) gözlenmiştir (2). Harvard Üniversitesi’nde yapılan başka bir deney de yine benzer bir şekilde beynin Oksipital lobu denen arka kısmi ile Singulat ve Parietal loblarında geçmiş ve gelecek düşünülmesi esnasında benzer nöral aktivite gözlenmiştir (3). Yapılan bu çalışmalardan çıkartılabilecek genel sonuçlardan bir tanesi, beyinde geçmiş ve gelecekle ilgili aktivitelerin aynı lokasyonda gerçekleşmesinin yani sıra, evrimsel olarak insan beyninin zamansal olarak oldukça karmaşık bağlantılarla çalıştığı ve geçmiş-gelecek-şimdi bağlantısının, yalnızca süreç içerisinde çalışırken (düşünürken) değil biyolojik olarak da birbiriyle ne kadar iç içe olduğudur.
Esasen psikolojik problemlerin sebeplerinden bir tanesi de zihindeki zamansal yolculukların sekteye uğramasıdır. Zihindeki sarkacın salınımını durdurması yani. Devamlı gelecekte takılıp kalmak, şimdiyi yok saymak anlamına geldiği gibi aynı zamanda hayalperestlik olarak da adlandırılabilir. Ayni şekilde geçmişe takılı kalmak, nevrotik bir takım rahatsızlıklara yol açtığı gibi, kişinin “bugününü” tamamen sekteye uğratır. Normal şartlarda bugünü yaşamanın ve ne geçmişte ne de gelecekte fazla takılı kalmamanın sağlıklı olduğu söylenegelmiştir. Peki bu gerçekten hep böyle midir? İstisnaları neler olabilir? Uzamsal bazı sınırlamaları bir kenara bırakırsak insanların “zamanda” takılıp kalmalarını ideojilerle ve dinlerle bağdaştırmak çok da yersiz olmaz sanırım. Ernst Bloch’a kulak verelim: “… Nevrotik çatışma da güdü ve fantezi zemininin zihinden çektiği acılardır. Veya Lawrence’nin dediği gibi: insanlar etlerinden ayı, kanlarından güneşi kaybetmişlerdir. Bunun için, nevrotiğin hala sahip bulunduğu bilinç-dışından büsbütün uzaklaştırılmaması gerekir, ona lazım olan daha ziyade kollektif bilinç-dışına, ‘hayatın kadim güçlerine’ geri yönlendirilmektir. Psikosentez, bugünden kaçarak, gelecekten nefret ederek, kadim zamanları arayarak, etimolojik anlamda ‘din’in [religion] aynisi olur: re-ligio, geriye-bağlanma. Burada tabii şamanın köpüren ağzıyla Üstat Eckhart (4) arasında pek bir fark görünmez, sahici bir gece hoşgörüsü içinde; evet, şaman daha iyidir. En sefil bir batıl inancın rütbesi Aydınlanmanın üstündedir; Jung’un kollektif-bilinç-dışı tabii ki cadı avı cinnetiyle daha iyi gider, saf akıldansa.” (5)
Tarihsel bağlantıları olmakla birlikte, her bir ideoloji, esasen bir “gelecek” tasavvurudur. Hep bir şimdide olmamak, şimdiyi aşmak ve gelecekte yaşamak, geleceği bugüne taşımak isteğidir. Bir ideolojide takılıp kalma hâli, zihnin devinimini engellediği ölçüde iyi değildir. Benzer bir saptama dinler için de yapılabilir. Aşırı dindar insanlar çoğunlukla geçmişte yaşarlar. Geçmişi bugünle uyuşturamama, çağı yakalamama beraberinde gelir. Buna paralel olarak bazı “beyinler” ise bu uyumsuzluklar ile tüm insanlığa mal olacak bir sanat eseri ortaya çıkarabilirler. Bu eser bazen bir bilim kurgu filmi olarak kendini gösterebilir, bazense çağını aşan bir fikir ya da bir tablo olarak ortaya çıkabilir. Sadece sürrealist ve soyut sanat akımlarına bir göz atmak bile, belki de “şimdi” ve “burada”nın ağırlığından kurtulmanın, anın dışına çıkarak gerçeğe farklı zaman boyutlarından bakmanın en güzel yollarından biri olabilir.
Kaynaklar
1. Cemal Süreya, Kuramsal Ortam.
2. Szpunar KK, Watson JM, McDermott KB. Neural substrates of envisioning the future. Proceedings of the National Academy of Science USA. 2007; 104: 642-647.
3. Addis DR, Wong AT, Schacter DL. Remembering the past and imagining the future: Common and distinct neural substrates during event construction and elaboration. Neuropsychologia. 2007; 45: 1363-1377.
4. Meister Eckhart: 13.-14. yy’da Thuringen bölgesinde yaşamış, Hristiyan orta cağının en önemli mistik şahsiyetlerinden biri. Aquinali Thomas’in aksine, Tanrısal varlığı ayrı bir töz olarak değil, Tinle ve Oluş’la bir arada düşünüyordu.
5. Ernst Bloch, Umut İlkesi: Cilt-1
Resim: Salvador Dali, Belleğin Azmi