Ateş Tapınakları

kendini tekrarlayan sohbetlerin gölgesinde
sessizlik kulelerinin bekçisiyim, akbabalar misali
dirileri gömmüşüm de ölülerle ebediyim
çalsın sazlar
oynasın aklımın çıkmaz sokakları yerinden
bir şeyleri yitirmenin tam sırası şimdi
inancımın mabedinde kahkaha duvarları
ve ben asık yüzlü bir günahkârım
gatalarda hâlâ iyiliğin öğütleri
kötümser yazıtlara çağrı duyarken birileri
ne zaman ki gözlerini düşünsem
düşümde ateş tapınakları ve
sakalı aydın yaşlı bir bilge
gerisi anlamdan yoksun, mutluluk dilekleri
ateşe ve güneşe şükürler olsun
öncesi ve sonrası arasında koca bir milat var
düşün ki yazı icat edilmemiş
bizler alın çatımızdaki çizgilerle anlaşıyoruz
mağara duvarlarına resimler çizmeyi
henüz öğrenmemişiz
ateşgedelerde anlamın sıcaklığını arıyoruz
yine de
ille de
durmaksızın
ürperten bir şeyler var şuncağızımda
“iman eksikliğinden” dedi annem
“bir kusursun sen” dedi babam
“sevdadandır” dedi kalbim
ben arsız tellerce bir bağlamaya dökülüyorum o sıra
kulaklarımda yaratılış ilahileri
ellerimde yangınlardan arta kalan avesta
bir dil bulmak gerek şimdi
kalbimin kusurlarını anlatmama yardımcı
ellerimin günahlarını bir bir sayıp dökebilecek olan
ağzımı yavaşlatan
yavaşlayan dudaklarım üstünde bıyıklarımı uzatan
sakallarımda akları saklı tutan nedenleri
anlamamı sağlayacak olan
gönül gözü dönmüş bir güzelliği fark etmek için
kör olmak gerek artık
hiçbir harfin yazmaya yanaşmadığı kelimeleri duymak için
sağır
bazı cümlelerde yama gibi duruyor bazı sözcükler
bir ayıbı örter gibi yani
yamayla ayıbı örtülenin
bu kez de yoksulluğu ayyuka çıkar
bilincimin yoksulluğunda binlerce tüccar
kalbimin zenginliğinde değerlenen açık artırma
ve yama gibi duran uzun bir sözcük
sevda

2 thoughts on “Ateş Tapınakları”

Yorum bırakın