Kör Matı

 Klasikleşmiş açılış hamleleri ile başladım.

 Atlarımla merkezdeki piyonları sağlama aldım. 

 Aslında basit bir tuzak kurup oyunu çabucak bitirebilirdim ancak karşımdaki rakibin oyunu ne kadar bildiğini bilmiyordum. Risk almayarak oynamaya devam ettim, taa ki rakibim vezirimi isteyene kadar.

 Veziri korumak istiyordum, çünkü oyunun bu aşamasında böyle bir kayıp beni zora sokabilirdi. Veziri kaçırıp rakibin hamlesini bekledim. Siyah kaleyi eline aldı ve tahtayı boylu boyuna geçerek en sona koydu. Oyun bitti.

 Öylece tahtaya bakakaldım. Aklımdaki tek soru ise başından beri bir tuzağın içinde olduğum mu yoksa veziri feda ederek bu durumdan kurtulabileceğim miydi? Oysaki ben oyunun gayet dengede gittiğini düşünüyordum…

 Yoksa kör mü olmuştum da bu hamleyi görememiştim, öğrenemedim mi ben bu oyunu? Yıllarca başka bir şeye mi çalışmıştım? En basit temeli şahı korumak olan bir oyunda, bir piyonun bile vezire dönüşebileceği yerde, ben veziri korumayı seçtim…

 Hayatım da bu 8×8 satranç tahtası gibiydi.

 Yıllarca yaşadım içinde, anlamaya çalıştım siyah ve beyaz renkleri ama odağımı kaybettim. Kendimi bir kenara bırakıp, başka şeylere yöneldim. Hatta onlar için kendimi harcadım…

 Şimdi ise elimdeki şaha bakıp, tüm taşların yeniden dizilmesi için hayatımı mı feda etmem gerektiğini düşünüyorum.

Yorum bırakın