Renkli Sabun

 Bezgin açtım gözlerimi. İçimdeki isteksizliğin tarifi yok. Duvardaki tabloya bakarak birazdan yapmak zorunda olduğum eylemler için evrensel, insani değerleri içeren kabul edilesi bütün gerekçeleri sıraladım. Kendimi ikna edemeyecek durumdaydım ki ilahi kudretten güç almak için nefsine zor gelende bir hayır vardır hadisini tekrarladım.

 Yattığımız yatağın çarşafları çoktan değiştirilmeli idi. Yavru ağzı çarşaf ile yastık kılıflarının rengi dönmüş. Kokusu mutsuzluğumuzu katmerliyor. Kırık beyaz tüllerin bir kısmı kornişten çıkmış.

 Bana sırtı dönük olmasına rağmen uyanık olduğunun farkındayım. Sana kahvaltı hazırlayayım, diyorum cevap vermiyor. Çay suyunu ocağa koyarken terliklerini sürüyerek içeriye giriyor. Altına giydiği yumuşak penye pijamayı göğüs altına kadar çekmiş. İçine külot giymediği anlaşılıyor. Regl kanamasının yıkanmasına rağmen pijamasında bıraktığı solgun kırmızılıklar, kendini kontrolden ne kadar uzak olduğunu hatırlattığı için, canımı sıkıyor.

 Yüzü solmuş, çilleri belirginleşmiş. Gözlerinin altındaki kahverengi halkalar adeta kalemle çizilmiş gibi belirgin. Halka halka çökmüş. Zeytini, peyniri, reçeli dolaptan çıkarıyorum. Yumurtayı haşlamak için ocağa koyuyorum. Bu aralar evde neyi arasam bulamıyorum. Kesme tahtası kayıp, diyorum. Bir de geçen gün aldığım renkli sabunlar…

 Yine cevap yok. Fakat nedense bu defa gözlerini kaçırıyor. Çok sıkıldım, diyorum. Biliyorum, kabul ettim senin her halini. Üzgün bakıyor. Düştüğün kuyulardan seni çıkartmama izin ver, diyorum. Tepkisiz ve duygusuz bakıyor. Biliyorum kabul ettim bu halini, atak dönemlerindeki Leyla’yı da kabul ettim fakat sen de biraz çabala, diyorum.

 Çocukluğunda uğradığın haksızlıklar, ilk gençlikte ihtiraslarına meşru yollardan ulaşmamış olman, utançların, pişmanlıkların hepsi geride kaldı, diyorum. Kurduğum bütün cümleleri alıp da yere fırlatmış gibi öfkeyle bakıyor. Onu hayata davet ettiğim bütün kelimeler yerde tuzla buz olmuş. Kesme tahtasını dolapla duvarın arasına sıkışmış buluyorum. İştahım kaçıyor. Ön balkona sigara içmeye çıkıyorum.

 Baharın kokusu içime doluyor. Çocukluğumun tüm kokuları bütün hücrelerimde. Tanıştığımızda, yalnız adım Leyla değil, kafamda Leyla, demişti. Atak dönemlerimde kendimi kaybediyorum. Ben o dönemlerde bu Leyla değilim, demişti. İdrarımı tutamadığım zamanlar oluyor farkına bile varamıyorum, demişti. Uzun parmakları ile göz yaşlarını silerken. İki hali ile de evlendim.

 Biliyordum. Göze aldım zannettim. Neyi göze aldığımı bilmiyordum ki. Göze aldığım zorluğun derecesini bilmiyordum ki. Leyla’nın iki farklı hali vardı. Hastalığın ruhunu sarmadığı zamanlar neşeli, çalışkan, hep coşkulu, enerjili, merhametli. Enerjisi ve neşesiyle, onun çekim gücüyle etrafımızda bir sürü insan. Bir de hayatının, hayatımızın kâbusa döndüğü dönemler…

 Bezgin, mutsuz, dipte ve sonda… Hayata tutunabilecek tüm gerekçelerini kaybetmiş. Ölümle yaşamın sınırında ince bir çizgide. İki halin arası bir eşik, incecik bir çizgi. Ne zaman başlayacağını bilmediğim bir karabasan hali…

 Tanıştığımızda fakülteden yeni mezun olmuştum. Ülkenin gençlerini işsizlik ordusuna daha geç dahil olsunlar diye, dört yıllık fakülteler ile oyaladığını bilmiyordum o yıllarda.

 Hayatımın her dönemi gibi mezuniyet sonrası da bir ayağımın boşluğa gelmesiyle uçuruma yuvarlanmam. Annemin yanında bakıma muhtaçken de sığıntıydım. Kazık kadar adam olarak sığmam ne mümkündü! Bak işte canımın sıkıntısı, çıkardı yine karanlığımdaki acıları…

 Cahildim, gençtim, toydum, fakirdim. Kompleksliydim. Komplekslerim hayatım boyunca doğruyu bulmama engel prangalarımdı. Hiçbir zaman anne ve baba sahibi olamamanın içimdeki yarası sızladı. Kendi özürlerimi de hatırladım. O zaman Leyla’yı daha fazla üzmemeyelim. Çünkü bir tek Leylam var benim de…

 Balkonda olmak iyi geldi. Baharın renkleri umutlarımı yeşertti. Kuşlar cıvıldadı, bir arı vızıldayarak geçti. Bir ağaçta bir tomurcuk patladı. Umut, içimde yeşerdi. Neden olmasın! Neden iyileşmesin!

 Atakların olmadığı dönemlerdeki Leyla olarak, neden devam edemesin!

 Seviyorum onu. Her haliyle, her iki haliyle… Umutsuzluklarımı balkonda bırakarak giriyorum içeriye. Mutfak masasından kalkmış. Gönlünü almak için evin içinde onu arıyorum. Kilerde buluyorum. Erzak dolaplarının arasına sıkışmış. Renkli sabunları ağzına doldurmuş. Yanaklarına süzülen yaşlarla, mahcup gözlerle bana bakıyor…

3 thoughts on “Renkli Sabun”

Yorum bırakın