21. yüzyılın ilk çeyreği, Saat: 07:45, İstanbul, Bostancı
Alarm yerine biyolojik saatimize uygun şekilde uyanmak bizi ülke olarak en az elli yıl ileri götürür. Bir de ofise gitmiyorken bu saatte kalkmak… Zaten uzaktan çalışma da artık kabak tadı vermeye başladı. Patronlar mutlu olmaya başlayınca, bizim için bir şeyler ters gidiyor demektir. İşin ilginç tarafı herkes alıştı bu duruma, psikolog bile çevrimiçi danışmanlık veriyor. Tam da bu noktada akıllarda hep aynı soru; neden tercih ediyorsun? Çünkü ucuz… Benim evden çalışmam patron için nasıl daha az maliyetliyse; daha yeni mezun, ofisi olmayan bir psikoloğa danışmak da daha az maliyetli. Sabahın 08:30’unu da randevu vermezsin, bu saatte nasıl mutlu hikâyeler anlatayım ben? Sonrası hep depresyon hep anksiyete…
Aslında bugün dışarı çıkabilirdim fakat üç gündür hiç durmadan yağan yağmur değil beni Londralıları bile hayattan bezdirir. On beş dakika içerisinde kendime geldikten sonra kalan 25 dakikada kahvaltı yapmam lazım, görüşme sonrasında bir saat spor yapıp 11’e kadar projeyi tamamlamam gerekiyor. İnsan bu kadar durağan yaşarken nasıl böyle meşgul olabilir? Seni bitirecek sorularla geliyorum hocam, sabah sabah kafanı taşlara vuracaksın.
Saat: 08:20
Mavi tişörtü giyseydim keşke, o da biraz kırışık ama sonrasında belki ofisten ararlar, aman neyse ne… İki kere iş yapmayayım diye milyon kere düşünmekten çok yıldırıcı, kendimden yoruldum. Neyse şu notlarıma bakayım ben bugün neler anlatacaktım? Rüya diye not almışım, rüya, neydi bu rüya keşke onu da yazsaydım.
Saat 08:30
-Merhabalar Orhan Bey, günaydın. Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?
-Biraz daha iyiyim, evden çalışmaya devam ediyorum. Pek dışarı çıkamadım, bugün için öyle bir planım var, vakit bulabilirsem çıkacağım. Annemle konuştum, telefonda…
-Nasıl hissettirdi?
-Biraz garip hissettim ama çok uzun sürmedi. Aslında bir rüya var anlatmak istediğim.
-Annenizle konuştuktan sonra mı gördünüz?
-Aslında daha önce de görmüştüm ama annemle konuştuktan sonra yalnızca bu rüyayı görüyorum:
“Hava öyle sıcak ki sanki bir fırının içindeyim, kendimi yarı çıplak şekilde Beyaz Saray’ın kapısına zincirleyebilirim. Üstümde ne varsa çıkartıyorum, tişörtümü çıkarıp kafama sarıyorum, ayakkabılarımı fırlatıp atıyorum. Sonra bir gölge bulmak için yürürken tünel çıkıyor karşıma, öyle seviniyor öyle mutlu oluyorum ki gölgede yürümek çok iyi gelecek diye dalıyorum içeriye. Biraz yürüdükten sonra bakıyorum görünürde kimse yok. Zaten tünele gelen bir yol da yoktu, çalıların arasından geçip tünelin girişine ulaşmıştım. Biraz serinledikten sonra saatlerce yürüyorum kimse geçmiyor, tünel de bitmiyor.
Tabanlarım yarılana kadar yürüyorum, tünel bitmiyor. Sonra birden hava serinliyor, soğuk soğuk rüzgârlar yüzümü dövmeye başlıyor. Cılız bir ışık görünüyor tünelin ucunda, ‘işte diyorum bitti, kurtulacağım buradan’. Kalan son gücümle ilerliyorum, hava iyice soğuyor, tünelin sonu öyle aydınlık, yaklaştıkça gözümü alıyor. Kar mı? Soğuk iyice içime işliyor, bu tünelin sonu nasıl böyle bir yere çıkar? Karın içinde mosmor olup şişmiş ayaklarım kayboluyor. Soğuk ayaklarıma iyi gelse de rüzgâr sanki içimden geçiyor. Her adımda biraz daha ruhum çekiliyor. ‘Ah o papuçları atmayacaktım, onca yolu geri dönüp bulabilir miyim? Yoksa burada ölüp giderim, belki tünelin diğer tarafında başka bir yol da vardır,’ deyip geldiğim onca yolu geri gidiyorum, ayaklarımı sürüye sürüye geri dönüyorum. Hava ısınmıyor, tüneli bitirecek gücün de yok. Umutsuzca yürüyor, içinde olduğum hiçliğin ölümden daha zor olacağını düşünüyorum. Tüm umutlarım bir tünelde son bulacakken ışık yeniden görünüyor. Tamam diyorum bu işten kurtuldum artık, ama ışık aynı diğer taraftaki gibi, rüzgâr soğuk ve hırçın. Bir tünelin içinde o kadar yürüyüp nasıl aynı yere geldim? Kar her yeri kaplamış, soğuk iliklerime kadar işliyor, burada ne ayakkabılarımı bulurum ne kıyafetlerimi, bu sefer içim cayır cayır yanıyor. Vücudumdaki sinir uçları bütün bütün ölmeye başlıyor, ayaklarımdaki his çoktan kayboldu. Bu tünelden çıksam da ertesi günü görmeden ölürüm. Belki birileri gelir ya da birisine ulaşabilirim diye bir umudum da yok, öyle ıssız bir yerdeyim. Sonrasında uyanıyorum.”
-Hep aynı yerde mi uyanıyorsunuz?
-Geri dönüp yeniden aynı yere çıkınca, sanki umudum ölüyor. Öyle bir mutsuzlukla aynı yerde uyanıyorum.
-Tekrar eden rüyalar bize birçok şey anlatıyor olabilir, rüyanızı ayrıntılı şekilde not aldım. Bununla ilgili bir analiz yaparak, bu hafta içi size bir bilgilendirme sağlayacağım. Size tavsiyem rüyanızı not edin, herhangi bir ayrıntı bize yol gösterici olabilir. Genel manada ise şu anda yaşadığınız arayışın bir yansıması olduğunu söyleyebilirim. Yalnızca bir yokluk değil zorunda olunan bir sıkışmışlık hissi yaşadığınızı düşünüyorum. Gelecek birkaç görüşmemizde bunun üzerine yoğunlaşabiliriz. Dediğim gibi tüm ayrıntılar çok önemli olabilir.
-Peki, not alacağım. Görüşmek üzere.