Duvardaki Guguklu Saat

 Gecenin koyu sessizliğini yırtan bir ses çınlıyor kulaklarımda. Tik tak, ne tarafa dönsem ses de benimle birlikte dönüyordu. Kafamın içinde yankılanan diğer seslere eşlik ediyordu sanki ama bir farkı var gibiydi. Son bir güç ile çıktığım soğuk yatağımın içinden duvara doğru yürümeye başladım.

 Saatin kaç olduğunun farkında bile değildim son zamanlarda, günler geceyle iç içe girmiş, ne zaman güneş doğmuş, ne zaman karanlık yorgan dünyanın üstünü örtmüş, farkında olamamıştım.

 Zifiri karanlıkta saatin asılı olduğu duvara yürüdüm, gözlerimi alamadığım o saat benimle her hareketinde dalga geçiyordu, pişmanlıklarımı yüzüme vurarak gittikçe sesini yükseltiyor gibiydi.

 Karşısında dikildim neye baktığımı bilmeden saate bakıyordum, aslında bütün bir ömür orada asılı duruyordu ve benim kadar yalnızdı, ilgilendiğimiz zaman sadece pilinin bittiği ve zamana yetişemediği anlarda oluyordu, gereken ilgiyi gösterdikten sonra yeniden çalışıyor ve yalnızlığına mahkum oluyordu. Tıpkı yaşadığım o yalnızlık anları gibiydi. Sevginin en yüksek tepesinden dipsiz bir uçuruma düşer gibi düşmüştüm ben de. Benim de sesim çıkıyordu ama kimse ilgilenmiyordu tıpkı duvardaki guguklu saat gibi…

 Ufak kapağı açıldığı zaman içinden çıkan o mekanik minik kuşun yaygarası bir anda kendime getirdi beni. İsyan ediyor gibiydi sanki minik kuş “Bu zamana kadar önümden geçip gittin şimdi neden bekliyorsun?” diye sorar gibi yuvasından çıkıyor, ardından saklanıyordu. Tıpkı kalbimin artık tüm insanlardan saklandığı gibi, bazen ufak bir isyan ile gözlerimden akıyordu tüm söylemek istediklerim tıpkı belirli zamanlarda yuvasından çıkıp etrafa sesini duyurmaya çalışan mekanik kuş gibi.

 Sesler kesildiği zaman minik kuş yine bir ilgi ve alaka görmediği için buruk bir biçimde yuvasına geri girdi ve tik taklar devam etmeye başladı. Aslında hayatın devam ettiğini belirtiyordu bu sürekli konuşan sesler. Biten ne varsa bitmişti ama zaman ve ben yine akıyorduk durmayan suların arasında.

 O guguklu saat içinde saklanan minik kuş bendim. Vardım herkes biliyordu ama farkımda değillerdi. Alışılmış cümlelerim fark yaratmıyordu insanlar üzerinde ne zaman yaptıklarımı bırakıp çekilsem kendi yerime tıpkı pili biten saat gibi o zaman farkıma varıyorlar, biraz ilgileniyor ve mutlu olunca arkalarını dönerek yokmuşum gibi davranmaya devam ediyorlardı. Arada bir kafamı çıkarıp konuştuğumda da sanki hiç hakkım yokmuş gibi saklandığım dünyama geri dönmemi bekliyorlardı. İşte ben o guguklu saat içinde saklanan minik kuştum. Zaman akmaya devam ediyordu ama ben hala saklanıyordum. Kim bilir ne zaman kapılar artık sonsuza kadar açılır, ya da ne zaman hayali prangalardan kurtularak ağaç dallarında şarkımızı söyleriz mekanik bir beden olmadığımızı, gerçekten beslenen bir ruh olduğumuzu anlar ve öğreniriz.

Yorum bırakın