Renoir’dan İzlenimler

 Geçtiğimiz yazılarımda Empresyonizm akımından bahsetmiştim. Hatırlayacaksınız, nam-ı değer “İzlenimcilik” akımının temsilcileri, doğanın ve günlük yaşamın anlık izlenimlerini yakalamayı amaçlayıp dış mekanlarda ve doğal ışık altında çalışmayı tercih ederlerdi.

 Geçen hafta hayranlıkla yine bu tablonun karşısında buldum kendimi. Paris Musee d’Orsay’ın o ihtişamlı koridorlarında sergilenen bu muhteşem eserle biraz sohbet ettik. Paris’in 1800’lerdeki eğlence yeri, aynı zamanda da bohem bölgesi Montmartre yakınlarında bir yerin resmedildiği bu tabloda, biraz neşe biraz umursamazlık biraz da boş vermişlik görebildiniz mi?

 

Auguste Renoir
Bal du Moulin de la Galette, en 1876

 Sanatçı Auguste Renoir’ın resimlerindeki ana tema, insanın mutluluğu ve iç huzuruyla dolu günlük yaşamdır. Eserlerinin çoğunda neşeli piknik sahneleri, bahçe partileri ve şehir manzaraları olduğunu görebilirsiniz. Çoğu resminde, insan figürlerini yumuşak ve zarif bir şekilde resmetmiştir, bu da onun tarzının karakteristik özelliklerinden biridir. Resimlerini yakından incelediğinizde ne kadar yaşama dair olduğunu, özellikle canlılık, neşe, kalabalık ortamların ön plana çıktığını görebilirsiniz.

 Renoir, İzlenimci hareketin önde gelen isimlerinden biri olmasının yanı sıra diğer ünlü meslektaşlarıyla da yakın arkadaşlıklar kurdu. Özellikle Claude Monet ile olan dostluğunun sanat yaşamına katkısı çoktu.

 Düşünsenize en yakın arkadaşınız Monet ile Paris sokaklarında yürüyor, hayattan bahsedip tablolar yaratıyorsunuz. Yanlış zamanda yaşıyorum sanırım!

 Her zaman olduğu gibi elimde defterim, müzenin koridorunda oturmuş bu sahneye bakıyorum. Bana eski arkadaşlıkları, kalabalık ortamlarda yaptığımız sohbetleri ve eğlenme şeklimizi hatırlatıyor. Jenerasyonların eğlence anlayışının değiştiği bu dönemde acaba hala eskisi kadar  “samimi miyiz?” sorusunu sormadan edemiyorum.

 Eskiden bilindik yerlerde, kendimize yakın kalabalıklarla buluşur, içinde art niyet ve çıkar olmayan arkadaşlıklar kurar, kadın-erkek ilişkilerini cinselliğe oturtmadan inşa ederdik. Gerektiğinde de derinleşmekten korkmazdık. Gülerdik! Yargılamadan, sert eleştiriden uzak, sadece o günün getirdiklerini deneyimlerdik. “An”da olmak hep daha kolaydı sanki…

 Bugün hemen her masada “kendin olma hâli”ni sorgulama var. Birbirimizden söylemlerimiz, düşüncelerimiz nedeniyle korkar olduk. En yakın olduklarımıza bile “bir gün gidebilir” kabulüyle yaklaşıyoruz. Bitişe baştan tamam olduğumuz ilişkiler kuruyoruz.

 Ve her gün birbirini izlemeye devam ediyor…

Yorum bırakın