-Lütfen bu yazıyı aç karnına okumayınız, yemeklerden sonra bünyenize alınız.-
Yemeklerin keşfedilmesi hikâyelerine şimdilik bir ara verelim, bugün sizleri daha eğlenceli olduğunu düşündüğüm farklı bir keşif yolculuğuna çıkartmak istiyorum. Lezzetlerin keşfine hazırsanız, önlüklerinizi bağlayınız… Ortalığı biraz batırabiliriz…
Çok lezzetli bulduğunuz bir yemeği ilk kez yediğiniz o anı hatırlar mısınız? Nerede yemiştiniz mesela, kim pişirmiş ya da yerken size kim eşlik etmişti, o yemeği her yediğinizde o ana döndüğünüz olur mu?
Pixar’ın Paris’teki bir farenin şef olma yolundaki fantastik hayatını konu alan 2007 yapımı animasyon filmi Ratatuy’dan bu görüntü. Filmdeki küstah yemek eleştirmeni Anton Ego’nun, Remy’nin yaptığı klasik ratatuy yemeğinden o ilk lokmayı ağzına atışında yaşadığı flashback dünya sinema tarihindeki en vurucu sahnelerden biri bana kalırsa.
İşte benim de hafızamdaki bir lezzet, dilimdeki tat alma duyusu ile tekrar etkileşime geçtiğinde aynen bu filmdeki gibi bir an ortaya çıkıveriyor. Sanki zihnimde bir tuşa basılıyor ve zaman, mekân, kişiler gibi tüm detayıyla saklanan gizli bir dosya çekmecesi fırlayıveriyor.
Karıştıralım bakalım çekmeceyi… B harfinde güzel bir konu var… Büfe Lezzetleri!
1.Sahne : 80’ler / Eminönü / Büfe / İç / Gün
Görüntü henüz büfenin tezgâhına boyu yetişmeyen beş yaşlarında obur bir sarışın erkek çocuğuna sabitlenmiş. Çocuğun (gözlerinin içi parıldayarak ve ağzı sevinçten genişçe açılarak) büfecinin uzattığı çift kaşarlı tosta, çift elle uzandığını görürüz.
Yakın çekim: İlk ısırıktaki çıtırtıyı bir yavru oburun mutlu inleyişi takip eder.
Kamera hiç kopmayacakmışçasına uzayan peyniri metrelerce şaryo ile sağa kayarak izler. Büfecide pan yapar. Adam uzanıp askıdaki filede duran sulu Finike portakallarından iki üç tanesini alır. Portakallar ortadan “şak” edilir ve metal tek kollu sıkma makinasından geçer.
“Portakal suyu küçüğün mü? O zaman içine biraz elma da sıkayım.”
İşte büfe dosyasındaki ilk kayıtlar… Çift kaşarlı tosta bir de “dil” eklenince benzerini dünyada bulamadığım bir lezzet olmasının yılı not düşülmese de ben lise yıllarım olduğunu hatırlıyorum.
2. Sahne : 2000’ler / Taksim / İstiklal Caddesi / Dış / Gece
Görüntü Babylon’da konserden çıkmış bir grup üniversiteli gencin gece kayıntısı peşinde büfelere doğru seyrini takip eder. Cam tezgaha zoom, bu soğuk kış gününde buhar içinde bir tezgah. Sanki saunadan çıkmış gibi terli ve sıcacık ıslak hamburgerleri bir kağıt zarfa alıp rengarenk plastik tabaklara koyar büfeci. Gençler ikişer ıslak atıp dolmuşlara doğru devam ederler. Müzikten kalan uğultulu ama pası silinmiş kulaklar, ıslak hamburgerden gelen hafif sarımsak kokan bir ağız ve dolmuşun ninni gibi sarsıntısında yarı aralık gözler ile gecenin kapanışı.
3.Sahne : 2010’lar / Etiler / Büfe / Dış / Öğle
Kamera takım elbiseli birkaç genç adamı ve şık giyimli birkaç genç kadını iş yerinden çıkıp yürürken arkadan takip eder. Şirket dedikoduları büfeye gelince kesilir. Siparişin ardından çok geçmeden hoşsohbet büfeci servise başlar. “Özel’ler kimin?”
Yakın çekim: Turuncu tabakta Ayvalık tost ekmeği arasında Amerikan salatalı et dönerler masaya gelir. İçine kekik de eklerler, bembeyaz gömleğe ilk ısırışta sıçrayan ekmek kırıntıları ve mayonez. Kestik!
Büfe lezzetleri dosyası bu saatte iyice acıktırmadan son verelim bari. Yoksa büfesi olmayan şehirlerdekilerin ahını alacağız.. . Pazartesiniz güzel geçsin, haftaya yine bir sofrada buluşuruz!